Kemalizm ve Solculuk (günümüzde sosyalizm) üzerine...
I
Kemalist Devrim, feodalizme karşı yapılmış bir Burjuva devrimi olarak kendi gününün solcusuydu. Kendi zamanı için "doğru" bir yapıdır. Bugün Kemalist Burjuva Devrimi sonucunda bir Burjuva düzeni kurulmuş ve kendini dünya sermayesine entegre etmiştir.
Kemalist Devrim, feodalizme karşı yapılmış bir Burjuva devrimi olarak kendi gününün solcusuydu. Kendi zamanı için "doğru" bir yapıdır. Bugün Kemalist Burjuva Devrimi sonucunda bir Burjuva düzeni kurulmuş ve kendini dünya sermayesine entegre etmiştir.
İki paylaşım savaşından sonra
sermayenin "küresel" hale gelmesi ile gerçekte ulusal sınırlar da
ortadan kalkmış, AB gibi uluslararası organizasyonlar ortaya çıkmaya ve bütün
insanlığı etkilemeğe başlamıştır.
Buraya değin herşey doğal akışındadır.
Bu aşamada Kemalizm'i sürdürmeye çalışmak, yani söz gelimi
Kemalist ulusalcılık, artık yürütülemez bir durumdur. Emperyalizm, Kemalist
Burjuva Devrimi döneminde olduğu gibi, uluslar arasında olmaktan çıkmış, sosyal
sınıflar arasında gerçekleşmektedir. Günümüzde sömüren sermayenin elinde bulunan Burjuva sınıfı, sömürülen de emeğiyle onun yaptığı ürüne katkıda bulunan çalışanlar ve üretileni tüketenlerdir. Yani ABD'deki Ford sermayesi ile
Türkiye'deki Ford sermayesi arasında, üretimine her iki ülkede emeğiyle
katılanlar arasında hiç bir ayırım olmadığı gibi, Türk ve ABD tüketicileri
açısından da hiç bir ayırım yoktur. Artık ana ayırım ortaya çıkmış, sermaye ile emek arasında olduğu -ulusalcılık ve ümmetçilik propagandasıyla- gizlenemez hale gelmiştir.
"Sol", duragan değil, dinamik bir kavramdır.
sosyal koşullar değiştikçe, her aşamada "dün"ün değil,
"gelecek"in ideolojisidir. Bu açıdan da değişken ve sürekli
gelişendir.
II
“Ben ne Kemalist ne de milliyetçiyim!.. Üstelik, her
ikisine saplanıp kalmışlığı da tümden gericilik sayanlardanım. Ama
Anti-Kemalist değilim. Yani Kemalizmin 100 yıl öncenin doğru politikası
olduğunu düşünür, kendimi Marxist saymama karşın Kemalist Burjuva Devrimi’ni
Leninist Marxist Devrim’e göre, zamanı gereği daha doğru bulurum!..
Ama
bugün için 'Liberal' hiç değilim!.. Liberalizmin, Kemalist Burjuva Devrimi’nin
Türkiye’yi soktuğu 'doğru yol'da gerçekleşmekte olduğunu, liberal olmanın,
toplumun bugünkü burjuva düzeninin yanlışlarını ortadan kaldırmaya çalışmak
anlamında 'revizyonizm', yani asıl 'sağcılık' olduğunu düşünürüm!.. Şimdi,
doğru Marxist politikaların, liberalizme karşı, onun iç zıtlıkları (yaygın ama
yanlış kavram: 'çelişki') üzerinden, doğru muhalefet olduğunu, başörtüsüne,
dinciliğe vb feodalizm savunucularına saldırmanın İspanyol boğasının önünde sallanan
kırmızı çaput gibi arkası boş, yalancı hedefler olduğunu, bunu da liberal
politikaların birer sağ kanat korunma politikası olarak oluşturduklarını
düşünürüm...
Peki ne
yapmalı? En önemli soru bu!.. Marxist bir toplum düzeninin nasıl olacağını henûz
bilmiyoruz. SSCB’nin de onun peşinden gelen öteki sosyalist devrimlerin de
toplumu getirdiği yer, büyük bir yanlışlıkla, 'kamu' kavramının 'devlet' kavramı ile eş tutulmasıdır!.. 'Devlet' feodal yapının insanın tepesinde
salladığı 'Demoklesin Kılıcı'dır!.. Onu aynen kullanmaya kalkarsanız bir
bürokrat toplum yaratırsınız!. Lenin’in hatası da bu olmuştur, ardından gelen
öteki sosyalist düzenlerin de... Oysa bürokrasiyi zayıflatacak ve kendinden
sonra gelecek olan Marxist yapıya (ki 'kamu'dur) yok edilmek üzere teslim
edecek olan liberal demokrat yapıdır!.. İşte Mustafa Kemal bir 'Burjuva
Devrimi'ne önderlik etmekle, bu nedenle Lenin’e göre üstündür!.. Doğru yer ve
doğru zamanda doğru politikaları yürütmüş olmakla...” (Kişisel bir mektuptan Ö.T.)
Mustafa
Kemal, (Atatürk sözünü kültürel bakımdan doğru bulmuyorum, ama en önemli doğru
bulmama nedenim, “12 Eylül Taş Mustafa Atatürkçülüğü”nü anlattığı için)
sosyolojik bir olayın, 18.yy başlarında Lâle Devri ile yeniden başlamış olan (http://omer-tuncer.blogspot.com/2007/11/anadoluda-yeniden-dou.html)
Anadolu Burjuva hareketinin ve devriminin önderidir. Yani olay, kişisel değil, sosyolojiktir
ve feodal sınıfın (Aristokrasi) yerini Burjuva sınıfına bıraktığı bir
“Devrim”in ta kendisidir!.. Kemalizme yaptığımız her kötüleme, aslında
feodalizmden kapitalizme geçişin kötülenmesidir. Bu arada yapılmış olan
yanlışlar, bugünden değil, feodalizm üzerinden bakılarak değerlendirilmek zorundadır. Bu bağlamda Kemalist Burjuva Devrimi, ilerici bir harekettir ve o dönemde
yaşasak biz de, ilerici isek, Kemalist Devrimden yana tavır içinde olmak
zorundaydık!..
Kemalist
Burjuva Devriminin oluşturduğu yapıda – 1923-1938 arasındaki , yalnızca 15 yılda
- yine feodalizm üzerinden bakarak, başarılmış olanlar, azımsanacak şeyler
değildir. Buna karşın bir sürü yanlış da yapılmıştır (söz gelimi, benim çalıştığım alanlara yansıyan en önemli konu, "Selçuklu-Osmanlı İslam kültürü"nün ulaşılamayacak denli uzaklara itilmiş olmasıdır). Ama 1920’de meclisin
Ankara’da açıldığı, ya da 1923’te Cumhuriyet’in ilan edildiği gecenin sabahında
her şeyin değişmiş olarak uygulanmasını bekliyor, eleştirilerimizi bunun üzerinden
kuruyorsak – ki ikinci cumhuriyetçilerin tavrındaki (en son okumakta olduğum Sevan
Nişanyan’ın “Yanlış Cumhuriyet” kitabındaki) bakış noktası da budur! Kemalist Burjuva Devrimi
sonrasında egemen olan çeşitli gurupların insanlarının, bu arada Mustafa Kemal’in
kendisinin, Osmanlı Feodal kültürü içinde yetişmiş, insanlar olduğunu
unutuyoruz!.. Bu durumda onları bugünden, kendi değerlerimizden bakarak
yargılıyoruz!.. Yanlış olan budur. Bu
bakış, ardından sürüklenenler iyi niyetli olsalar da, kaynağında, en az Demokrat Parti iktidarı ya da 12 Eylül Atatürkçülüğü
kadar ard-niyetlidir de...
Kemalist
Burjuva Devriminin, feodal yapının kültürü ile yetişmiş kadrolarının, sorunlar
karşısında ilk çözümlerini, kendi aldıkları kültür içinde aramaları kadar doğal
bir şey var mıdır? İstiklal Mahkemelerinin, Şeyh Said isyanının bastırılmasının ve
Dersim olaylarının kökeninde aranması gereken, feodal kültürün ta kendisidir!..
Ama onbeş yıl içinde, bir burjuva Devrim lideri, Mustafa
Kemal’in kişisel olarak liderlik ettiği her şey Türkiye’yi liberal bir raya
sokmak için gerektiğine inandığı politikaların hızla uygulanmasıdır. Kemalist Milliyetçilik
böyledir, ekonomide yapılan atılımlar böyledir, Eğitimde yapılan atılımlar, "insan"ı “kul”luktan kurtarma, “birey” yetiştirme üzerine kurulu politikalardır (bugün eğitim artık yazık ki,
“çalışan/işçi” gereksemesini karşılamak üzerine biçimleniyor), Mustafa
Necati’nin Eğitim politikaları, sonrasında gelen Köy Enstitüleri böyledir, Halkevleri böyledir, sanata verilen değer, genç insanların Avrupa’ya eğitim almaya gönderilmesi,
Almanya’dan kaçan Yahudi bilim insanlarının Türkiye üniversitelerine davet edilmesi
– benim eğitim gördüğüm felsefe bölümünü oluşturanlar da onlardır - öyledir!..
İş Bankası’nın Celal Bayar’a kurdurulması öyledir!..
Daha da pek çok şey sayabilirim.
Daha da pek çok şey sayabilirim.
Herkesin
–özellikle de liberallerin- gözden kaçırdığı şeylerin en önemlilerinden biri de
(Serbast Fırka ve) Demokrat Parti ile başlayan ve Özal’la doruğuna ulaşan
Türkiye Liberal hareketinin kök saldığı ve yaşam bulduğu yer de Kemalist Devrimin o ilk onbeş
yılıdır. Bu onbeş yıl, hem kişisel, hem toplumsal hem de kültürel olarak
Türkiye toplumunun liberalleşme eğrisini gösterir. Bu eğri, elbette ki, feodal
bir toplumun bir gecede değişmesi ile ortaya çıkacak değildi. Bu nedenle de eğrinin azalmakta olan bölümünde feodal, çoğalmakta olan bölümünde de liberal
bir anlayış olacaktı. Olmuştur da. O onbeş yıl, dünyanın en hızlı sermaye toplumunu yaratan eğrisini oluşturmuştur!.. Bugün o eğrinin doruğuna ulaştığı, dünya
liberalizmi ile birlikte at koşturmaya başladığı dönemde, Kemalist Burjuva
Devrimi’nin onbeş yıllık eğrisi boyunca, azalmakta olan feodal kalıntılara
vurgu yaparak reddetmek, bana kalırsa bir başka tür gericilikle, felsefî tutuculukla
ancak olanaklıdır!..
Felsefî
tutuculuk!.. Yani Ortaçağ sonrasında İngiliz deneycilerine (17-18.yy -
Aydınlanma) değin metafizikten kopamamış olan Bilgi kuramı (ki felsefenin en
ağırlıklı konusudur) gibi, bugün de hâlâ değişmez bir “doğru” arama ve her şeyi
kendi değişmez doğrumuza göre değerlendirme çabasındayız. İçine düştüğümüz
çukur budur!.. Oysa “değişmez doğru”, Aristokrat (feodal) kültürün “Tanrısal
Hakikat”i ile aynı niteliği taşır!.. Yani bütün “gerçek” tanrıdadır, insana yalnızca
onu bulmak kalır düşüncesi!.. Bugün de biz (komünistlerin büyük çoğunluğu hariç
değil) tepesinde bir tanrı olmasa da, aynı nitelikteki “değişmez doğru”nun
peşindeyiz!..
Oysa
böyle bir doğru yok!.. Hiç olmadı!.. Hiç de olmayacak!.. “Bilgi”nin, "doğru"nın
bir ucunda “insan/süje”, öteki ucunda da “obje” var... Bilgi bu ikisi
arasındaki bağdır. İnsan her açıdan değişken bir varlıktır. Aynı zamanı
paylaşan pek çok insan olduğu gibi, zaman içinde de, hem birey, hem insanlık
değişir. “Bilgi/doğru” da onunla birlikte değişir!.. Öteki ucunda bulunan
“obje” ise “algılanmış nesne”dir. Yani algılanmışlığı açısından o da değişir. Üstelik
bugün bilim, “nesne”nin de değişmez olmadığını ortaya çıkarıyor. Çok
ayrıntılarına girmeyeyim. (bkz: http://omer-tuncer.blogspot.com/2007/11/sosyal-snflar-kltrler-ak-kuram-ve.html)
Gelelim
Kemalist Burjuva Devrimi’nin “değişirlik” ya da Herakleitos’un felsefi deyişiyle, “akış” içinde değerlendirilmesine:
Ortaçağ
sonundan Fransız Devrimi’ne değin geçen 300 yılda dünyanın başardığını
Kemalist Burjuva devrimi 15 yıla sığdırmaya çalışmış, ve bunu başarmıştır. 1)
Önünde örnek olduğu için, 2) Mustafa Kemal gibi hem çok zeki hem çok şanslı bir
önderle bu işi yaptığı için... 3) Lâle Devri'nden 18. yy başından bu yana toplum hazarlanmakta olduğu için!.. Yani Kemalist Burjuva Devrimi, bir diktatörün yarattığı, tepeden inme bir hareket değildir. 200 yıldan uzun süredir toplumda hazırlanmaktadır. Dahası, kadın hakları gibi, milliyetçiliği
ırkçılığa bağlamamak gibi birkaç alanda ondan ileri de
geçmiştir.
Peki,
bugün durum nedir: Kemalist Burjuva Devrimi’nin Türkiye’yi de içine soktuğu
kapitalist yapı hem kültürel hem ekonomik açıdan kendi iç zıtlıkları
(diyalektik) nedeniyle çöküş sürecine girmiştir. Yerine koyabileceğimiz yeni
bir toplumsal oluşum henûz ortada yoktur!.. Komünistler pek çok sorunu henûz
çözememiş bulunuyor (bu, doğaldır, toplumsal kültürü değiştirmek o denli kolay değildir, Burjuva Devrimlerinin başlangıcı sayılan Magna Carta Libertatum 1215 ile iktidarı ele geçirmeleri, Fransız Devrimi 1789, arasında 674 yıl olduğu göz önüne alınmalıdır. Yani yerine koyacak yeni bir sosyal yapı yok. İşte görev, bu sosyal yapıyı oluşturmaya çalışmak, bu konuda kuram üretmek
olmalıdır!.. Oysa biz, özellikle liberal adıya anılanlar, 12 Eylül "Taş Mustafa Atatürkçülüğü"nü, Kemalist Burjuva Devrimi olarak alıyor ve ona karşı savaş
vermeye çalışıyoruz!.. Oysa orada Kemalizm yok!.. 12 Eylül Atatürkçülüğü net
bir “karşı-kemalizm”dir!..
Bugün
artık Kemalist olmak gerekmez. “Akış” içinde o dönem geçilmiştir, "sağ"da
kalmıştır. Ama “sol”, geleceğin ideolojisidir. Ağırlığı geleceğe vermek
gerekiyor. Sorunlar nasıl çözülür, nasıl bir kültür oluşmalıdır, "sermaye" nasıl "emek"e dönüşür, "devlet" olmayan "kamu" nasıl bir şey olmalıdır vb?!. Bu
çözümleri aramayan ama kendine "sol" diyenler, yine yazık ki "değişmez
bilgi"nin tutsağı durumundadır... Ve yazık ki bizim komünistlerimiz de,
liberallerimiz de bu tutsaklıktan kurtulmuş değildir. Kemalistlerimizden zaten
umut yok!..
Bugün "solcu"nun Kemalizm'e karşıt olması gerekmez!.. Onu tarihsel yerine, bir ümmet toplumunu yok etmiş konumuna oturtup, üzerine basarak ileriye sıçramak gerekir. Üzerinde kalmak ve direnmek bizi "sağ"cı konuma düşürür. Kaldı ki 1950-60 arası Demokrat Parti yönetimlerini de düşürmüştür!.. DP önce Kemalizm'e sarılacak, paraların üstündeki İnönü fotoğrafları yerine gelenekte olduğu gibi Celal Bayar fotoğrafları koymak yerine M.Kemal fotoğraflerı koyacak, M.Kemal'in cenazesini çok görkemli bir törenle Anıt-Kabre naklettirecek, "Atatük'ü koruma Kanunu" çıkaracak, ama söz gelimi ezanın okunuşunu yeniden Arapça'ya çevirtmekle asıl işine başlamayı da ihmal etmeyecektir!.. 27 Mayıs darbesinden sonra DP'den doğan, ardıllarının çoğu, varlık nedenleri olan Kemalist Devrim'i yadsıyacak, daha da öte, reddedecek duruma gelmiştir!.. (Bu arada anti-Kemalist solcular gibi, anti-Kemalist Liberaller gibi, "yetmez ama evet"çiler gibi hiç bir sosyolojik konuma oturmayan, garip "hünsa" savunular da ortaya çıkmıştır ki, en iyi niyetli yorumla, "insan usunun, yeterince olgunlaşmadan doğruya ulaşma isteğinin ürünüdür" denilebilir.)
Günümüzde "solcu" olmak bu nedenle "Kemalist" olmayı gerektirmez, ama geleceğe, Kemalist Burjuva Devrimi'nden alınan güçle sıçramayı gerektirir!..
Bugün "solcu"nun Kemalizm'e karşıt olması gerekmez!.. Onu tarihsel yerine, bir ümmet toplumunu yok etmiş konumuna oturtup, üzerine basarak ileriye sıçramak gerekir. Üzerinde kalmak ve direnmek bizi "sağ"cı konuma düşürür. Kaldı ki 1950-60 arası Demokrat Parti yönetimlerini de düşürmüştür!.. DP önce Kemalizm'e sarılacak, paraların üstündeki İnönü fotoğrafları yerine gelenekte olduğu gibi Celal Bayar fotoğrafları koymak yerine M.Kemal fotoğraflerı koyacak, M.Kemal'in cenazesini çok görkemli bir törenle Anıt-Kabre naklettirecek, "Atatük'ü koruma Kanunu" çıkaracak, ama söz gelimi ezanın okunuşunu yeniden Arapça'ya çevirtmekle asıl işine başlamayı da ihmal etmeyecektir!.. 27 Mayıs darbesinden sonra DP'den doğan, ardıllarının çoğu, varlık nedenleri olan Kemalist Devrim'i yadsıyacak, daha da öte, reddedecek duruma gelmiştir!.. (Bu arada anti-Kemalist solcular gibi, anti-Kemalist Liberaller gibi, "yetmez ama evet"çiler gibi hiç bir sosyolojik konuma oturmayan, garip "hünsa" savunular da ortaya çıkmıştır ki, en iyi niyetli yorumla, "insan usunun, yeterince olgunlaşmadan doğruya ulaşma isteğinin ürünüdür" denilebilir.)