O kadar çok anlatmaya çalıştım ki... Gerçekten artık yoruldum:
Kürt hareketi - Devlet (ya da Türk egemenliğindeki devlet) ikileminde oyalandığımız sürece hiç bir yere ilerleme şansımız yok. Oyalanıp duracağımız yer, hiç bir sonuç almayacak ama çok kanlı bir yerdir!.. "Sınıf emperyalizmi" (dikkat: "ulus -ya da daha moda deyimle ABD"- emperyalizmi değil: "sınıf") tam da bunu istiyor.
Artık sınıf savaşımına ve kendi sınıfımızın kültürünü oluşturmaya bakmazsak bu kanlı alanda oyalanır dururuz!..
İyi ki "akış" daha akıllı ve Gezi Direnişi gibi hareketleri oluşturuyor. Hiç değilse sınıf emperyalizminin uluslar-halklar-kimlikler arasında var gibi gösterdiği yapay sınırların yerini artık değiştirsek de sermaye düzeni ile emekleriyle geçinenler arasındaki zıtlığa hep birlikte yönelmeyi öğrensek!..
İyi yürekli Ömerin feryadları,bana çağrışımlar yaptırdı. Bunlardan biri ; Kürt Sorunu konuşulurken, üzerinde nedense hiç durulmayan "AĞALIK KURUMU".Kölelik kurumu da diyebiliriz.Ağaların hala ,yüzlerce ve yüzlerce köyü var.Toprak reformu yok.Çünki ağalar ,daima "İKTİDAR yALAKASI". Bir anı :Sonradan Bakan da olan bir diplomatımızın 43 köyü olduğu ,nasılsa basında yeralmıştı.Sene 1967.Turğut Özal DPT'nın başında.BölgePlanlamaçalışmaları ,Çukurova bölgesinde sürmekte.1966 yılı başından beri ben de Planlamada çalışıyorum.Sn.Müsteşarımızın katına çıktım.
Konu Ağalık Kurumu.Doğuya yatırın için yapılan yardımların, nasıl amaca ulaşmadığını.Ağaların Doğuda, yatırım yerine,nasıl Antalya'da oteller satın aldıklarını.İzmir,İstanbul'un durumunu heyecanla anlattım. Özal'ın,hiç çevap vermeden,yüzüme nasıl,uzun,uzun baktığını anlatamam.Bence ; güncel AKP ve PKK mahlukatının doğumunun iki temel nedeni var. 1 - Laiklik Cumhuriyetin temel ilkesi deyip.Din adamlarını devlet adamı.Kamu personeli yapmak.Bu yetmezmiş gibi.İnönü'nün Köy enstitülerini kapatıp.İmam Hatip Okulları'nı açması. 2 - Ulus Devlet Modeli seçilerek ,Etnisite'nin inkarı.90 yılı aştı Cumhuriyetimiz.Bu konuları şimdi açana ,güzel bir" Günaydııııın" çekmek yerinde olur.Ya da "Geçmişolsun Türkiye" demek.
Sevgili Necmettin Bey, sosyolojinin verilerinden de biraz yararlanarak bu durumu daha bütünsel görmeye çalışırsak:
1) Doğu'nun ağalık düzeni, Anadolu'nun feodal döneminden günümüze sarkan bir yapıdır. Ama Kemalist Burjuva Devrimi'nden sonra onun da çözülme sürecinin hızla geliştiği, Nesli Çölgeçen'in 1985 yapımı "Züğürt Ağa" filminde çok da güzel anlatılmaktadır. Ağa ailesi bireylerinin politikada gözükmeleri de çözülme sürecinin hızlanması, toplumun burjuvalaşma (sermaye egemenliği) sürecinin gelişmesi ile koşut olarak düşünülmelidir. Filmden bu yana geçen 30 yıl içinde bu yapı çok daha da zayıflamış, artık gözardı edilebilecek bir duruma gelmiştir. Politikada ya da sermaye düzeni içinde (Ağaların Doğuda, yatırım yerine,nasıl Antalya'da oteller satın almaları) görülen son ağa ailesi bireylerinden Dengir Mir Mehmet Fırat'ın son dönemde, öncekinin tam tersi politikaya yönelmesi de bu şaşkınlığın bir sonucu olmalıdır.
2) Bir sosyal kurum olarak "Din" de feodal yapıdan günümüzün burjuva sermaye düzenine sarkmış olan yapıdır. Feodalizmin çöküş süreci dinin de hoyratlaşmasına ve dahası "kan dökücü" bir nitelik kazanmasına neden olur ve olmuştur (ortaçağ sonu engizisyon, günümüzdeki El Kaide, Taliban ve IŞİD örnekleri). Kemalist Burjuva yapının, altı boşalmış olan ve bu nedenle de saldırganlaşan din kurumunu denetim altında tutmak için Diyanet, İmam-Hatip Okulları vb kurumları oluşturma nedeni de budur.
3) "Ulus-Devlet" modeli, Burjuva devrimlerinin doğal sonucudur ve feodal ümmet toplumlarına karşı savaşımda burjuva millet toplumlarına geçiş savaşımı için gereklidir de. Bu nedenle ağalar ellerinde kalan son mülklerini sermayeye dönüştürme çabası içine girerler. Ancak kültürlerinde sermaye düzeninin yarışmacı yapısı olmadığı için başarılı olmaları olanaklı olamamıştır. Bugünkü sermaye gurubu sahipleri içerisinde ağalıktan kalan birey ya da aile göremememizin nedeni de budur!..
4) Bir yandan Türkiye'de Kemalist Burjuva Devrimi sırasında ve sonrasında Türkleştirilmeye çalışılmış olan etnisitelerin ve daha önemlisi bu etnisitelerden en kalabalık azınlık olan Kürt etnisite gurubunun başkaldırmaya ve kendi ulus-devletini (ya da buna en yakın özgür bir ortamı) oluşturma çabaları ile Türkiye'de yaşayan en kalabalık etnisite olan ve kemalist Burjuva Devriminin en kalabalık, dolayısıyla da temel ulusu olarak ortaya çıkan Türk etnisitesinin "ulus-devlet"i elinde tutması; öte yandan Türkiye'nin küreselleşmekte olan Dünya burjuva sermaye sistemine entegre olma çabaları, devlet gücünü elinde tutan Türk etnisitesinin ötekileri bastırma çabalarına ve Kürtlerin bağımsızlık savaşımına dönüşmüştür. Dolayısıyla Kürtler zaman içinde gençlerinden oluşan düzenli denebilecek gerilla birlikleri oluşturacak duruma gelmiştir.
Bu durumu, Türkiye ulus devleti açısından değerlendirirken şişe mantarını çıkarmaya çalışırken daha çok şişenin içine ittiğimiz duruma benzetebiliriz.
Oysa sizin de söylediğiniz gibi bütün etnik yapıların kendi kültürleri içinde en özgür biçimde yaşamalarını öngören sosyal bir yapı oluşturulmuş olsa, bütün bunlar Türkiye ulus-devletinin başına belki de gelmeyecekti.
5) Türkiye halkında (yönetilenler anlamında) hala süren bir kültür olarak "din" kurumunun politika gurupları tarafından oy kaygısıyla kullanılıyor olması DP hükümetleri zamanında başlatılmış, ve yine burjuvalaşmış olmasına karşın dinsel gurupların iktidara gelme çabaları sonucunu doğurmuş, bu politikalar N.Erbakan'ın başkanlığında geliştirilmiş ve siyasal düzleme taşınmıştır.
6) Bugünkü din perdesi ardına saklanarak yapılan sermaye politikalarının kökenindekinin bu tutum olduğunu söylememe bile gerek yok!...
7) Öte yandan baskı altındaki Kürt etnisitesinin uluslaşma baskısı, "çözüm süreci" adı verilen burjuvalaşma sürecini de geliştirme yoluna girmiştir. Müslüman kimlikleri yüzünden hakları tanınmayan bir azınlık olarak Kürtlerin kendilerini güçlendirebilmek için öteki etnisiteleri de yanlarına alma gereği doğurmuştur. Lozan'la azınlık hakları bir oranda tanınmak zorunda kalınmış olan Anadolu kökenli Ermenilerin, Rumların, ve kültürel hakları bile tanımamış olan öteki Müslüman azınlıkların da kültürel bağımsızlık çabaları bu aşamada gelişmiştir.
Bana kalırsa bu gerilimin daha fazla ilerleyip bir kopuşa neden olmaması, Müslüman olsun olmasın, etnisitelerin kendi kültürlerini yaşayabilecekleri bir ortamın oluşturulmasına ve gerekirse ulus-devlet modelinden, çok uluslu "ademi merkeziyetçi" (merkezden uazaklaşan ve her etnisitenin kendini yönettiği) bir yapıya geçmeye bağlıdır. Ancak bundan sonra, bütün dünya uluslarıyla sermayeye karşı birleşme ve bugünün gerçek savaşımı olan sermaye-emek savaşımına geçilebileceği gözükmektedir!..
Yine bana kalırsa "sol", yani "geleceği oluşturma" politikalarının en etkili yolunun bu olması ile "geleceğin oluşturulması" politikalarının geliştirilebileceği görülmektedir.
Bu dönemi bürokratik baskıyla atlamaya çalışmış olan Sovyetler Birliği deneyimi'nin başarısızlığı göz önünde tutulmalıdır. Karşılıklı ulusal direnmeler, parçalanma sonucunu doğuracaktır!