31 Ocak 2009 Cumartesi

İnsan-ı Kâmil

İnsan-ı Kâmil

Yazışmalar:

========================

Bu dünyada canım nereden yanarsa ben oyum...

  • 1240'da Selçuk sultanlarıyla Bizansli Hıristiyanların birleşerek katlettikleri Babai Türkmenlerin arasında bulunan Hace Bektaş'ın kardeşi Menteş benim!..
  • 1412'de "Yarin yanağından gayri her şeyde ortaklık" isteyen Şeyh Bedreddin kethudası Aydınlı Börklüce Mustafa'yla ardındaki Sakızlı Rum balıkçı, Aydınlı Yahudi esnaf benim!..
  • 1514'te Sultan Selim Çaldıran'a giderken, kaçmayı reddederek eski müridi Hızır Paşa tarafından asılarak öldürülen Pir Sultan Abdal, dağ tepelerine kaçamadığı için o incecik boynu koparılan Türkmen Alevi bebek benim!..
  • 1656'da 14 yaşındaki sultan IV Mehmet'in, başkaldıranların baskısına dayanamayarak bir hiç uğruna öldürttüğü ve götürülüp At Meydanı'ndaki çınar ağacına asılan cesetlerin arasında bulunan İç Ağası Mehmet Efendi benim!..
  • Yılını bilmediğim bir zamanda Yunus'un "Cennet Cennet dedikleri / Birkaç köşkle birkaç huri / İsteyene ver sen onu / Bana seni gerek seni" şiirini ilahi olarak okudukları için ipe götürülürken de aynı ilahiyi okuyanlardan biri yine benim!..
  • 24 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışının ertesi günü Meclis'te konuşan Mustafa Kemal'i, "Ermenilere yönelik yeni bir Türk şiddeti olmayacağının garantisini veririz." demek zorunda bırakan şiddetin yok ettiği Ermeni benim!..
  • 1930'da Menemen'de Derviş Mehmet tarafından boyu destereyle kesilip kafası sırığın üzerinde dolaştırılan 24 yaşındaki öğretmen Kubilay!..
  • 1942'de varlık vergisi veremediği için Osmanlı Bankasına borçlanan sonra da borcunu ödeyemediği için fabrikası haraç mezat satıldığından kahrindan ölen Yahudi tüccar Mişon Efendi benim!..
  • 1955'te 6-7 Eylül olayları sırasında İstanbul'da, kendi apartmanındaki Rumları, kapıdan geçen güruhtan koruduktan sonra kendisi de eline bir kalın sopa alıp Rum evi basmaya giden Kapıcı Mehmet'in evini bastığı Rum Kostas da benim!..
  • Ve tabii ki, Çorum olaylarında katledilen alevi Haydar, Madımak oteli baskınında yitirilen Kürt karikatürist Asaf Koçak da benim!..
  • Hala hapiste tutulan bir meczuba öldürtülen Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, çocuklara öldürtülen Rahip Santoro,

ve tabii ki Hırant Dink benim!.. Ermeni olmama ne şaşıyorsunuz?

Biliyorum, işim kolay değil!.. "İnsan" olmaya çalışıyorum!
Var mısınız?
Ömer

========================

----- Original Message -----
From:
To:
Sent: Sunday, February 01, 2009 4:17 AM
Subject: Re: [Utopyacilar] Fw: [BARANA] İnsan-ı Kâmil

Ustat Omer Tuncer'e Yurekten Katiliyorum,

Rezerv koydugum tek husus, bu gercekleri dile getirirken, dis guclerin, bolucu, parcalayaci oyunlarina gelip ( Gazze'de Hamas'in yaptigi gibi), eldeki bulgurdan da olmamaktir..

Sevgili dostlarima, genc yasinda Iran şahinin istihbarat örgütü Savak tarafindan katledilen, Iranl'li dusunur "Ali Şeriati"nin özgeçmisini ve eserlerini incelemelerini öneririm.

Selamlarimla,

Enis turan

========================

Ömer Tuncer wrote:

Sn Enis Turan,

Katılımınız bu kadar işte...

Bu aynı mantıkla bize, yani mazlumlara, tarih boyunca hep birşeyler beklettiler...

Bizi böyle oyaladılar... Hem de ölümüne... Yine aynı oyalama politikalarınız gündemde...

Herhangi birşeyi beklemenin gerekmediğini düşünüyorum.

Bunu artık yutmuyoruz ve "biz" artık "insanlaşma" sürecindeyiz!

Bunun için de mutlaka ve mutlaka Ermeni "de" olmam gerekiyor.

Yani Hırant'ın ölümüne Ermeniliği paravan edildiğinde, evet, "Hepimiz Hırant", "Hepimiz Ermeni"yiz işte...

"İnsan"sak eğer!..

Yani kardeş, vatandaş falan değil... Öz be öz Ermeni!..

Dünyadaki bütün öz be öz "insan"larla birlik olabilmek ve oyalayanların oyunlarını gırtlaklarına tıkmak için...

"Adam gibi insan" olabilmek için!..

Hırant "adam gibi insan"dı... bunun için öldürüldü... Ermeni olduğu için değil!..

Çoğalmamız herşey için yeter... Sardalya sürülerinin çokluklarıyla köpek balıklarına karşı durmaları gibi...

İstemedikleri, direnemeyecekleri de işte budur!..

İnsan-ı Kâmil karşısında silahsızdırlar, dayanamazlar..

Yeter ki biz, olmayı becerelim...

Ömer.

========================

----- Original Message -----
From:
To:
Sent: Sunday, February 01, 2009 7:39 PM
Subject: Re: [Utopyacilar] Fw: [BARANA] İnsan-ı Kâmil

Ne beklemesi ne oyalaması dostum? Neden söz ediyorsunuz siz?

Bakın Sn. Tuncer, bu memlekette kimsenin kimseyle uğraştığı falan yok. Butun sorun, 90 yıl önce karşılıklı olarak yaşanmış acı olayların sürekli olarak gündeme getirilmesi, tekrar kanatılmaya çalışılmasıdır. Aynen sizin şimdi yaptığınız gibi. Burada ve başka bir yerde, durup dururken Ermenilere dalaşan, Ermeniler şöyledir böyledir diyene rastladınız mı siz hiç? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu , bu ne menem bir İnsan-ı Kâmil'liktir anlamadım gitti. :))

Bir Ermeni olmanıza da hiç bir diyeceğimiz olamaz, milleti zoraki kışkırtmayın yeter.

Ezilenler için mücadele, onları birbirine düşürmek değil, bilakis birbirlerine kenetlenmelerini sağlamaktır. Hepimiz Gazze'liyiz, hepimiz Iraklıyız, Hepimiz Bosnalıyız, Çeçeniz, Karabağ Azerisiyiz dediğini hiç duymadım ben.. hem de bunlar günümüzde ve burnumuzun dibinde olduğu halde.

Adam gibi insan olmakmış, İnsan-ı Kâmil'lik miş. Hadi canım sende...

Enis Turan

========================


Ömer Tuncer wrote:


Vay!.. Çok kızdınız ha?

Her yerde kolayca harcayıverdiğiniz "Yürekten katılıyorum" lafınızın ne denli sahte ve yapıştırma olduğunun ayırdına vardım diye mi?

Hangi doksan, tarih boyunca yaraları açan sizin anlayışınız, kanatmaması gereken de nedense katledilen "insan"larla, birlikte olanlar ha?..

Hadi biraz "neden" sorusu soralım:

Selçukluların Babaî kırımını beğenmediniz. Daha geri gideyim: Sokrates'e baldıran zehrini içiren hangi anlayıştı?

İskenderiye kitaplığını hangi anlayış yaktı? Bizans imparatoru Teodosius'un verdiği emirle İskenderiye başpiskoposu Theophilos mu? Halife Ömer'in verdiği emirle Amr ibn As mı? Kimden gelirse gelsin bu emir neden verildi? Hitler'in kitap yakma emrinden nasıl bir farkı vardı?

Hallac-ı Mansur'u parçalayan kimlerdi? Neden?

Anadolu'da öz oğlu Alaü'd Din Çelebi'yi katleden baskına hangi "Rumî" izin verdi? Sonra da cenaze namazını kıldırmayı reddetti? Neden?

Seyyid Nesimî'nin derisi canlı canlı neden yüzüldü?

Osmanlı boyunca kaç sadrazam vardı, kaçı keyf için idama gönderildi? "Devletin bekası içün" azl etmek neden yetmiyordu?

"Recm" nedir? Bir anlatır mısınız? Tarihte kaç kadın kaç erkek recm edildi? Neden?

Osmanlı'nın yasal(!) köle pazarlarını bilir misiniz? Orientalist ressam LEON GEROME'un bu konudaki resimlerini ekliyorum. Bakın bakalım, müslümanlığa mı sığdırabileceksiniz, insanlığa mı?


Osmanlı zaptiyelerinin Afrika kabilelerine değin gidip küçük erkek çocukların çüklerini kesip öylece bıraktıklarını, altı ay kadar sonra yeniden gelip, soylular için hadım harem ağası olarak yetiştirilmek üzere sağ kalanları toplayıp İstanbul'a getirdiklerini bilir misiniz?

Neden sizin dogmanızda dört yasal eş dışında erkekler için cariyeler de helaldir? Hadi özelleştirelim? Hangi Osmanlı sultanları yasal eşlerden değil de böyle cariyelerden doğmuştur?


Allah'ın vaadettiği Cennetinde bulunduğu söylenen genç ve güzel erkek hizmetkarlar olduğu savlanan ve Kur'an'da adları geçen gılmanlar kimlerdir? Bunlar için Yunus Emre bir şiirinde neden: "Huri ile gılmanı hevesim yok koçmağ için"; bir başka şiirinde de: "Huri ile gılmanı bir bir koçasım gelir" demektedir? Yunus Emre'ye göre "gılman" da Cennet'te, "huri" gibi "koçulmak üzere" mi sunulmaktadır? Bunların hepsinden önemlisi şu soru tabii: Bu dünyadaki özlemlerimiz arasında eşcinsellik bu denli sıradan, olağan mıdır ki bunu önlemek için öte dünyada eşcinsel ilişkiye izin verileceğine, dahası cennetliklere eşcinseller sunulacağına söz verilmektedir?


İnsanların başına getirilmiş daha ne acı olaylar var, aklıma bile getirmek istemiyorum. Anlattıklarım dışında daha başka gariplikleri ve kaynaklarıyla birlikte görmek isteyenler, Salah Birsel'in "Salah Bey Tarihi" başlıklı üçlemesine bakabilirler: "Boğaziçi Şıngır Mıngır", "Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu" ve "Kahveler Kitabı".

Bir Avrupa ülkesinde yaşasanız ve Papalığın adamları gelse küçük oğlunuzu iyi bir Hıristiyan ve papalık uğruna savaşacak asker olarak devşirmek istese gönül hoşluğuyla vermek ister misiniz? Sizi bir yana bıraktım, 4-5 yaşındaki oğlunuz anne-babasından ayrılıp hiç tanımadığı, hiç bilmediği bir kültürün, bir dilin olduğu eve, yepyeni bir ana-babaya nasıl gider? Orada öteki çocukların yanında nasıl yaşar, bu yeni yaşama nasıl alışır? İnsanca mıdır? Kim bilir kaçı o evlerde intihar etmiştir!?. Hiç kaydı tutulmuş mudur?



Siz Anadolu'da kaç Ermeni çocuğun, kendisinin Ermeni olduğunu bilmeden Türk aileler tarafından 1915 felaketinden kurtarılıp yetiştirildiğini ve kendisinin Ermeni olduğunu hiç bilmeden o ailenin çocuğu olarak yaşayıp öldüğünü biliyor musunuz? Ben birini çok yakından tanıyorum!.. Gidip de yollarda ölenler-öldürülenler ayrı... Başka Ermenilerin başkaldırması neden bu çocukların da onlar gibi cezalandırmalarını gerektiriyordu? Çoktandır devletin zaten yapması gereken bir özürün çıkardığı bunca patırtıyı anlamak olanaklı mıdır?





Yoksa yaraları kaşımayacağız!.. Üstünü örteceğiz!.. Bu dünyada sizin anlayışınız da göğsünü gere gere dolanacak öyle mi? Gereğinde aynı şeyleri aynı haklılık anlayışıyla yineleyesiniz diye ha?..

Yağma yok!..

Biz "onlar"dan değiliz. Biz bütün bu acıları çekenleriz.

Bizim dilediğimiz bu özüre siz yaygara da koparsanız çocuklarınız katılacak!..



Bosna'dan söz ediyorsunuz... Bir Fransız filozof, Bernard-Henri Lévy'nin 1994 yapımı "Bosna" adlı filmini gördünüz mü ( http://www.imdb.com/name/nm0529717/ )? Kendi ülkesinin yaptıklarını örtmeye çalışanlardan değil, insanlığın önünü açmaya çalışan "insan"lardan biri. Gazze'yi Çeçenistan'ı yaşamları pahasına ortaya çıkaran gazeteciler de öyle. Onlar "ben"dir; "Ben" de onlarım. Acı çekenlerin ta kendileri... Hiç bir nedenle ve hiç bir zaman çekilen acıları unutmayanlardan, unutmayacaklardan...
Yaralar tarih boyunca örtülmemeli, bütününün üstü eksiksiz açılmalıdır!.. Yeni yaralar açılmasına engel olmak için!..

Ve açılıyor, "insan"a ulaşacaksak daha da açılacak!... Sonuna kadar!.. İsteseniz de istemeseniz de!..

Evet!.. "İnsan-ı Kâmil" budur!..

Evet... "Adam gibi insan" olmak!.. tam orada!..

Beğenseniz de... Beğenmeseniz de...

Ömer.
==================


----- Original Message -----
From:
To:
Sent: Monday, February 02, 2009 3:44 AM
Subject: Re: [Utopyacilar] Fw: [BARANA] İnsan-ı Kâmil

Kızmadım Ömer Bey, hayal kırıklığına uğradım yalnızca.

Tarihteki her olay kendi zamanı içinde mukayeseli olarak ele alınmalıdır. Aynı dönemde diğer devletlerin tebalarının başına gelenleri incelediniz mi siz hiç? Siz Osmanlı ya da Selçukluyu zamanın devletler sisteminden iyot gibi soyutlayarak değerlendiremezsiniz. Aynen şimdi olduğu gibi o zaman da dış güdümlü çomak sokmalar ve işbirlikçileri (!) daima olmakta idi.

Ayrıca, mazlumlardan, sömürülenlerden söz ederken, meselenin özüne inecek yerde, işin içine Ermeniliği, Rumluğu soktuğunuz anda, başkaları da Türklüğü, Kürtlüğü sokmaya başlar ve iş zıvanadan çıkar. Bunu idrak edemediğinizi hiç sanmıyorum (!)

Yüzyıllarca uslu uslu oturan, Ermenilere "Millet-i Sadıka" diyen , onlara devletin en üst makamlarında görev veren Osmanlı, durup dururken mi azdı? Onlara olmadık vaadlerde bulunan İngilizi, Rusu, Fransızı melâike mi sence?

Aynı haltlar şimdi, günümüzde, devşirme ve işbirlikçiler de kullanılarak işlenmiyor mu dersin?

Günümüzün emperyalistleri zebella gibi başımıza dikilmişken hangi hak ve hukuktan söz ediyorsun ki sen.

Mülkiyet meselesinden, kapitalizmden, dev tekellerden, küreselleşme denilen modern sömürgecilikten, ABD ordusundan, füzelerden, CIA'dan Mosad'dan, vs, ve onların yediği herzeler hakkında hiç tısss yok bakıyorum (!)

Varsa yoksa Ermeni, Rum, Hırat ve eski defterler.. sanki bu eski defterleri inkar eden ve Hırant'ın öldürülmesini onaylayan varmış gibi. Buna, dense dense "kendi kendine gelin güvey olmak" denir ancak.

Sen ileriye dönük ne öneriyorsun dostum? Onlardan da söz etsene biraz. Küresel çapta hak ve adaleti sağlamak, sömürüyü önlemek ve de biz mazlumları ayağa kaldırmak için ne yapalım? TC'ne baş kaldırıp onu ortadan kaldırırsak, bir Kürdistan, Ermenistan, Pontus ve Batı Anadoluda bir İyonya devleti kurulmasını sağlarsak başımız göğe mi erecek sence? Mazlumlar iktidara mı gelmiş olacak? Yoksa Gürcistan daki "Turuncu Devrim"de olduğu gibi, her birinin başına yeni Amerikan uşakları mı geçecek?

ABD'si, Almanı; Rusu seni rahat bırakacak ve sen, bir İnsan-ı Kâmil olarak özlediğin o "insani düzeni" kuracağını mı sanıyorsun yoksa...
İn aşağı artık, in, Ömer Beyciğim.. Fazla havalandın zira...

Sevgilerimle,

Enis Turan

Not: Savaş Beyciğimiz, nedense benim yanitimi gruba iletmemiş.. bu nedenle özel adreslerinize de gonderme geregi duydum.


========================

Sn Turan,

Önce "Bana "sen" diye hitabetme hakkını size kim verdi?"

Sonra, hayal kırıklığına neden uğruyorsunuz? Arkadan dolaşmaya çalıştığınızın ayırdına vardım diye mi?

Yine saptırıyorsunuz. Benim yalnızca Türklerden söz ettiğimi kim söyledi?


Osmanlı'nın Türk olduğunu düşündüğümü kim söyledi? Aristokrat sınıf egemenliğinde bütün dünyada durum aynıdır. Sokrates örneğini, Hıristiyan örnekleri, Hallac-ı Mansur'u boşuna mı verdim? Şu sizin meşhur Rûmî'yi siz "Türk" filan mı sanıyorsunuz?

Mazlumlar dünyasından bakınca zalimlikte aralarında hiç bir ayrılık yoktur. İşte Aristokrat Osmanlının eğlencesinin ne olduğunu Reşat Ekrem Koçu şöyle anlatıyor:

DALKAVUKLAR

Eskiden kahyaları nizamnameleri ve narhları olan bir esnaf zümresi idi. Kendilerine yapılan her harekete tahammül etmeleri meslekleri icabı idi. Fakat dalkavuğa yapılan her muziplik, her hareketin derhal narh üzerinden bedeli ödenirdi. Mesela dalkavuğun yüzüne bir tokat atma 50 para, merdivenden yuvarlama 150 para idi. Bir yeri sakatlansa latifeyi yapan tedavi ettirmeye mecburdu. Ve mesela kuyruğu dışarda kalmamak üzere bir fındık sıçanını dalkavuğun ağzında kapama 400 para idi.

Ve mesela bostan dolabına bağlanarak su içinde bir miktar durdurulmak şartı ile, bostan kuyusunda bir devri 600 para idi... Ölürse cenaze masraflarını latifeyi yaptıran veriridi!

Ellerin ve ayakların domuz topu denilen biçimde bağlanması 40 para idi.

Buruna fiske vurmak, fiske başına 20 para idi.

Elin içinde beş-on kıl kalmak ve dişlerini leylek gibi takırdatmak şartı ile sakal zelzelesi 60 para idi.



Herkes onların hizmetkarıdır.

Türkler de öyle: "Etrak-ı bî idrak"tır. Sevgili Çetin Altan'da bu kavramı bolca okumuş olacağınızı düşünüyorum.

"Millet-i sadıka" da öyle... Ne aşağılayıcı bir tanımlama değil mi? Kapındaki köpek gibi!.. Kudurduğunda da kafasına kurşunu basacaksın öyle mi?..

Siz Türkler olarak, Ermenilerin kapısında "millet-i sadıka" olmak ister miydiniz?

O meşhur "üst-kimlik"inize kendi kültürel varlığınıza bütün haşmetinizle çöreklenip, sizin üst kimliğinize gelmek istemeyecek alt-kimlik(!)leri "düşman", "sadık olmayan" ilan edecek, Baba İlyas ve Babaîler gibi, Şeyh Bedreddin gibi, Köroğlu ve Celalî'ler gibi, Pir Sultan Abdal ve Şah İsmail Hatayî gibi gibi boyunlarını burmaya çalışacaksınız öyle mi? Üstelik "kendimle aynı hakları veriyorum" yalanlarını da hiç utanmadan bas bas bağırarak!..

Bütün Aristokrat kültürde olduğu gibi, Osmanlı Aristokrasisine göre de kendi dışındaki bütün "insan"lar onların "kul"udur.

Önemli olan bugün, içinde bulunduğumuz toplum adına ve bugünkü değerlere göre, adam gibi değerlendirmek ve yapılanlardan özür dilemektir.

Yarını mı soruyorsunuz!.. Önce Osmanlı kalıtçısı olmaktan Cumhuriyet Türkiyesi olarak iyice vaz geçeceğiz.

Aynen Mustafa Kemal'in yaptığı gibi:


"(...) bugünkü Balkan Devletleri, Osmanlı İmparatorluğunun yavaş yavaş parçalanması ve nihayet tarihe gömülmesinin tarihi neticeleridir. Bu itibarla Balkan Milletlerinin asırlara şamil müşterek bir tarihi vardır. Bu tarihin elemli hatıraları varsa, onlara sahip olmakta bütün Balkanlılar müşterektir. Türklerin hissesi en ağır ve acı olmuştur.(...)"
Mustafa Kemal







Yarın için değil mi? Bu toprakların çocuğu olarak önce bütün yapılanlar için "adam gibi" birbirimizden özür dileyeceğiz!.. Sonra Osmanlı ile aynı kültürden olmadığınızı açıkça söyleyeceğiz. Bu toprakların bütün insanları olarak bir araya gelip "adam gibi" hep birlikte birlikteliklerin olurunu arayacağız. Pazarlık değil, olur arayacağız...

Sonra bütün dünyanın mazlumları ile birleşeceğiz. Ama tam olarak birleşeceğiz. Öyle o milletin mazlumu, bu milletin mazlumu filan diye hiç bir ayırım yapmadan... Bir mazlumlar birliği oluşturacağız. Çağımızın mazlumları sermaye karşısında emeğiyle geçinenlerdir. Bunu da Marx, ve tabii yine "adam gibi" söylüyor. Gelecek mi istemiştiniz? İşte gelecek:

"İşçilerin vatanı yoktur. Zaten onların olmayan bir şeyin, alınması da mümkün değil. (...)
Halkların ulus olarak ayrışmaları ve karşıtlıkları, daha burjuvazinin, ticaret özgürlüğünün, dünya pazarının, sanayi üretimindeki tek biçimliliğin ve ona uyan yaşam koşullarının gelişmesiyle zaten giderek yok olmakta.
Proletaryanın egemenliği bunu daha da yok edecektir. Birleşik eylem, hiç değilse uygar ülkeler arasında olmak üzere, proletaryanın kurtuluşu için en önde gelen koşullardandır.
Bir bireyin bir başka bireyi sömürmesi ortadan kalktığı ölçüde, bir ulusun da ötekini sömürmesi ortadan kalkacaktır.
Ulusun kendi içindeki sınıfların karşıtlığıyla birlikte ulusların birbirlerine karşı düşmanca tutumları da düşer."

Komünist Manifesto'dan

Beni bırakmamaya çalışacak olan ABD'si, Alman'ı, Rus'u değil, sermayenin kendisidir. Bunun içinde Türkiye sermayesi de var. Ve "ben", "insan" olarak bütün ABD, Alman, Rus "insan"larıyla birarada bu sermayeye karşı savaşım vermek zorundayız diyorum.

Siz orada, ya ardındaki sermaye gözden uzak kalsın diye milliyetçi/ulusçu paravanlar kurarak, ya da çok daha iyi niyetli bir bakışla kimilerinin kurduğu milliyetçi/ulusçu paravanların ardında neler olduğunu görmezden gelerek yaşayıp gidin bakalım...

"Akış" böyle bir şey işte... "Akış"ın ayırdına varmayanları, Aklı geleceğe doğru dürüst ermeyenleri sonunda toprak ediyor!..

Ya bir de etmeseydi?

Ömer Tuncer.
NOT: Bir yanıt verecekseniz hitabınızı düzeltip de gelin!..
=============================
Sevgili Dostlar,

İnsan-ı Kâmil yazışmalarıma birkaç yanıt var. Hepsine bir arada yanıt vermek istiyorum.

Önce Sn Umur Gürsoy diyor ki:

----- Original Message -----
From:
To: ütopyacýlar
Sent: Monday, February 02, 2009 11:08 AM
Subject: [Utopyacilar] orta yerden giriyorum

Sevgili Ütopya grubu üyeleri,

Kıymetli Tuncer ve Turan arasındaki bilgilendirici ancak giderek sertleşen tartışmaya bütün cehaletimle ortadan girerek haddime düşmese de orta yerde birleştirici bir iki söz söyleme gereksinimi duydum.

Yıllar önce Attila İlhan, kitaplarından sanırım "Ulusal Kültür Savaşı"nda; Fransız Devrimi'nin ya da Fransızların başardığı şeyin soylu (aristokrat) kültürünün iyi ve güzel yönlerini ve birikimini (müzik, yemek, nezaket vb) tüm Fransız halkına mal edilmesi olduğunu anlatır.

Daha sonra bunlara ilave Alev Alatlı okumalarım da beni kimi zaman sağcı olunabileceği ve pek tabii ki görecelilik (görelilik-izafiyet-relativite) ya da bulanık mantık düşüncesine getirmiştir.

Son olarak beni en çok etkileyen ve beni onunla (ve pek çok yeşil ve ekolojist düşünürün kitaplarında olduğu gibi) tanıştırdığı için Savaş Emek'e müteşekkir olduğum Feyerabend okumalarım başta batı kökenli neredeyse demokratik olmayan her türlü insan mühendisliği projesinden nefret ettirdi. Demokrasinin bile kusurları var.

Bu nedenle bende eski sol (Marksist) ve eski milliyetçi-mukaddesatçı ve skolastik düşüncelerden bir sentez oluştu. Bu sentez aslında insanların akvaryum benzeri evren ve içindeki yerküredeki ekolojik döngüler ve insan ekolojisi ile yönetildiğidir.

"Ayrılıklar da aşka dahil" diye bir şarkı sözü var ya sizlerin yazışmalarınız da ekolojiye dahil ve birbirinizi kırmaya hiç gerek yok.
Her şey ekolojinin kurallarına göre gidiyor; ABD'nin, Osmanl¹n¹n, Ermeninin vb yaptıkları ile ceylanlarla aslanların yaptıklarını pek farkı yok. Varsa bir fark aslanlar daha aslan; doyunca öldürmüyorlar.

Ben kuş gribi salgını gibi bir büyük dünya salgını bekliyorum. Ya da küresel ısınmanın ölümcül etkileri ile bu sorunları dünya bizlere sormadan halledecek, belki de ABD bunun için vardır.

Sayın Tuncer'in dünya emekçilerinin-mazlumlar¹n¹n birleşmesi vb gibi var sayımlar en azından dünya müslümanlarının-hiristiyanlarının birleşmesine göre pek gerçekçi ve ekolojik değil ne yazık ki.

Bize acılarımızı çekmek kalıyor. Bunu azaltmak için Kemalist ideoloji ve onun devletine muhtacız gibi de görünüyor. Alatlı'nın dedi»i gibi "En kötü devlet devletsiz kalmaktan ve özgürlüğümüzün yitirilmesinden iyidir".

Sevgilerimle.

Umur Gürsoy-Osmaniye

======

Sn Gürsoy denli karamsar değilim. Kendi dönemi içinde Kemalizme hiç itirazım yoktur. Tersine pek çok yerde yazdığım gibi, Kemalist Burjuva Devrimi'ni 1917 Sovyet Devrimi'nden çok daha gerçekçi ve doğru zamanda bulurum.

Tarih ve Kültür Tarihi boyunca her zaman olduğu gibi "akış" bizi yeniliklere doğru sürüklüyor. Şimdi geçmişi doğru anlamak ve oradan güç alıp geleceğe bakarak yeni dünyaları oluşturmak, kurmak, oluşumlarını hızlandırmak için çaba göstermek gerekiyor. Bunun için Kemalizm, sığınılacak bir yer değil, Aynen Fransız Burjuva Devrimi'nde olduğu gibi, üzerine basıp ileriye sıçranacak bir tramplendir. Ve Fransız Devrimi'ne göre özgünlüğü de tam bu noktadadır: ileriye sıçramalara hep açık kalmış, geleceğe gidişi desteklediğini bütün belgelerinde, eylemlerinde göstermişir. Ben bunu "diyalektik" tartışmalarının yaşandığı Marxizm ile aynı çağda oluşmasına bağlıyorum.

Her ne kadar kendimi Kemalist olarak tanımlamasam da Kemalist Burjuva Devrimi, tereddütsüz düşüncelerim için en temel iki sıçrama noktasından biridir.

Kültür tarihinde "gelecek" üzerine, geçen yıl Ütopyacılar toplantısında sunduğum bildirimin tam metnini, "Sosyal Sınıflar, kültürler, akış kuramı ve gelecek üzerine..." başlığıyla http://www.utopyacilar.org/esas/tuncer_2008.html adresinde bulabilirsiniz.

Yani Sn Gürsoy'un düşünceleri ile çok ters yönde düşündüğüm söylenemez. Ancak Kemalizm, benim için Gürsoy gibi bir sığınma yeri değil, bir sıçrama noktasıdır. Kültür Tarihinde kulların sığınma yerleri dinlerdir ve Kemalizme "sığınmak" bana göre Kemalizmin kendisine aykırıdır. Kemalizm'in en önemli özelliği sığınak olmaması ve ileriye açıklığıdır.

=========================================

Sn Ayşe Tosuner diyor ki:

----- Original Message -----
From:
To: utopyacilar@yahoogroups.com
Sent: Monday, February 02, 2009 11:25 AM
Subject: Re: [Utopyacilar] Fw: [BARANA] İnsan-ı Kâmil

sayın omer tuncer,

ben sizin sadece insan-i kamil yazınızı okudugum icin begendim dedim .Kusura bakmayın ama enis turan ın cevabını okuyunca cok farklı bir noktada oldugunuzun ayırdına vardım.ulusalcı olan hic kimsenin hırant dink in olumunden mutluluk duyma ihtimali olamaz.mazlum halklar da bagımsızlıkları varsa eger ozgur olabilirler.batı emperyallizminden ulkemizi sonuna kadar korumak bizim gorevimiz.bizi bolmek icin cok ugrastılar.kurt turk dediler basaramadılar ,cunku icice gecmis bir halkı bolmek kolay degildir,
alevi sunni dediler yine basaramadılar.simdi en son oyunlar laik seriat catısmasını kullanmaya geldi umarım onu da basaramayacklar.cunku Ataturk devrimlerini bu halk benimsemistir .O yuzden basaramayacaklar

Ayse tosuner
=======

Sn Tosuner de önce yazılarımı beğenmiş. Sonra, bence biraz da Turan'ın çeldirmelerine kapılmış görünüyor. Bütün düşüncelerimin toplumumuzu bölmeyi amaçladığı kanısına varmış olmalı ki, "bölücülük" karşıtı bir paragraf yazmış.

Anladığım yanlış değilse: yazdıklarım da Mustafa Kemal'den ve Marx'dan yaptığım alıntılar da tam tersine insanları bölmeye çalışan davranış ve eylemlere karşı, bütün insanların bir ve aynı olduğunu göstermeye çalışan, ulusal ayrılıkları bile ortadan kaldırıp, insanların gelecekte "insan" kavramı çerçevesinde birleşeceklerini tahmin eden ve kuvvetle onaylayan paylaşımlar ve yazılardır. Tutumum bütün ayırımcılıkların karşıtı ve geleceğin kuruluşuna yönelik bir tutumdur.

================================

Geliş sırasına göre burada yanıt vermem gereken EnisTuran'ı ve son derece saygısız mesajını en sona bırakıyorum...

================================

Sayın Şenel Ergin, Sayın Umur Gürsoy'a yanıt olarak yazmış olmakla birlikte doğrudan benim "İnsan-ı Kâmil" kavramını yanlış kullandığıma ilişkin bir mesaj olduğu için, bu kavramdan ne anladığımı da açıklıkla yazma isteğindeyim.

Diyor ki:

----- Original Message -----
From:
To: <utopyacilar@yahoogroups.com>
Sent: Monday, February 02, 2009 2:29 PM
Subject: Re: [Utopyacilar] orta yerden giriyorum

Sayın Umur Gürsoy,
Yazınızı rahat bir nefes alarak okudum. Fikir beyanlarının dar sınırlarını genişlettiniz. Sizin söylediğiniz gibi, ben de olabildiğince alçak> gönüllülükle, söz konusu tartışmayı okurken zihnimde patır kütür dolaşan bir şeyi yazmak istedim. Yazınızı okuduktan sonra, hiç olmazsa size ulaşabileceğimi düşünüyorum.
"İnsan-ı Kâmil" kavramı içeriği çok net olarak tanımlanmış bir "insan durumu"nu anlatır. Bize okutulan tartışma kapsamında seyreden fikirlerin oluşturulduğu düşüncenin metafizik'i bu kavramı içermez. Yani her iki taraf için de, beyan edilen fikirlerin niteliğinden ve doğruluğundan bağımsız olarak, fikir sahiplerinin insan-ı kâmil duruma erişmeleri olanaklı değildir.
"İnsan-ı Kâmil" niteliği sizin yazınızdaki düşünce boyutunu kapsar ve bunu da aşar. Daha fazla da konuşmak istemiyorum. Bu kanalda her şey kolay harcanıyor.
Ancak söylemek istediğim çok net bir şey var: İnsanlar bu dünya denen reel-irreel ortamlara atılmış, kurallar haline getirilmiş zihin ürünleri olan yön göstericiler eşliğinde düşünebiliyor. Bu bağlamda, modernist, materyalist batı biliminin siyaset felsefesi bağlamı "İnsan-ı Kâmil" kavramını taşıyamaz. Bu tartışma için başka uygun bir terim oluşturulmasını öneriyorum. "Beğenseniz de, beğenmeseniz de" Bilim Felsefesi bunu söyler.
Sevgi ile selamlıyorum.
Şenel Ergin

=====================

Her kavrama olduğu gibi bu kavrama da Sn Şenel Ergin, doğaldır ki, istediği anlamı yükleyebilir ve yazılarında kendi yüklediği anlamı ile kullanabilir. Bu yazıları bizim de anlamamızı istiyorsa, yazının başında hangi anlamı yüklediğini belirtir. Biz de yazısında ne dediğini tam olarak anlamış oluruz. Bu tavır, hepimizin bildiği gibi bir bilim insanının tavrıdır.

Oysa "İnsan-ı Kâmil" kavramı çok eski bir kavramdır ve anlamı bellidir.

Sühreverdi el Maktul'un ikiye ayırdığı tasavvuf yolunda "Seyr-i Sülûk-i Afaki / Ruhun dış dünya yolculuğu" yanlılarının, yani Hace Evhadettin-i Kirmani, Hace Nasiru'd Din Mahmud, Hace Bektaş ve Yunus Emre'nin, sonra da günümüze değin Alevi-Bektaşilik yolunda önemli bir kavramdır. Varılacak yeri yurdu belli bir "yetkin insan"ı değil, sürekli bizden uzaklaşan, ardından gelmemizi bekleyen bir amacı anlatır. İşte bu özelliği yüzünden de "İnsan-ı Kâmil"e ulaşmak için Marifet kapısının "bilge(arif)"liğini de aşmak ve Hakikat kapısının "dost(muhip)"liğine, "birey"liğine dolayısıyla "tanrı"lığına ulaşmak gerekir. Ama ulaşıldığında görülür ki, burası da statik, değişmez, gelişmez, durduğu yerde duran, huzurlu bir nokta değildir. Buraya varmak, eksikliğinin bilincine varmak ve sürekli kendini geliştirme sürecinde tutmak anlamına gelmektedir. İşte içinde çelişki taşıyor gibi görünen bu düşünce, tasavvufun düşünce biçimi olan İlm-i Batın tarafından yorumlandığında anlaşılabilir.

Karşı yolda olan "Seyr-i Sülûk-i Enfusi / Ruhun iç dünya yolculuğu" yanlıları ise kültür tarihi boyunca, sürekli olarak bu yolun önünü kesmeye çalışmış, bunun için saptırmalar, anlamı dondurmalar, kemikleştirmeler gibi yöntemler kullanmışlardır. Gerçekten de İlm-i Batın, yani alttaki gerçek anlamı arama bilimi, son derece bireysel bir yoldur. İlle de benzetmek gerekirse, bir şiirden herkesin kendine göre alacağı özel bir tad olması gibi bir şey. İlm-i Batın'da da herkes kendine göre yorumlama özgürlüğüne sahiptir.

İşte bu yol sünni kafaların anlayacağı bir yol olmadığı için Şems ve Mevlânâ ile ardılı Seyr-i Süluk-i Enfusi'ciler, Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Seyr-i Sülûk-i Afaki'cilere karşı yükselen bir karşı devrim örgütlemişler ve Fatih Mehmet döneminde devleti ele geçirerek Yavuz Selim döneminde de tam egemen olmuşlar, Osmanlı'yı sünni bir imparatorluğa dönüştürmüşler ama Yükselme Devrini de sona erdirmişlerdir.

Seyr-i Süluk-i Afaki'cilerin bıraktığı yerden, kültürel bakımdan da Osmanlı Aristokrat "kul düzeni"ni alaşağı ederek "birey olma" savaşımını günümüze değin getiren ise Kemalist Burjuva Devrimi olmuştur.

Sn Ergin, "Bu bağlamda, modernist, materyalist batı biliminin siyaset felsefesi bağlamı "İnsan-ı Kâmil" kavramını taşıyamaz" diyor. Bu kavramın onun söylediğinin nasıl bir anlama geldiğini tam olarak bilmediğim için modernist materyalist batı felsefesinin bu kavramı taşıyıp taşıyamaması gibi bir konuda söyleyecek bir şeyim de yıktur.

Ancak geleneksel anlamıyla "İnsan-ı Kâmil" kavramı, karşılaştırmalarım yanlış değilse, hem ortaya çıkış ortamı bakımından, hem düşünsel bakımdan F. Nietzsche'nin "Übermensch / Üstinsan" kavramıyla tam tamına çakışmakta, üstelik Avrupa felsefesinin düşünce geliştirmekte ne denli geç kaldığını da anlatmaktadır. Doğru dürüst bir incelemeyle, şimdiye değin tasavvuf sandığımız şeyin malihülyalara dalmış ayakları yerden kesik mistik birt ortam değil, ayakları taş gibi yere basan 13. yy Anadolu tasavvufu olduğunu, sapasağlam bir felsefe sistemi oluşturduğunu görmemiz çok zor değildir. Bu nedenle de Renaissance sonrasi Avrupa felsefesindeki "kul"dan "birey"e dönüşme çabalarının ilk örneklerini 13.yy Anadolu felsefesinin içinde tereddütsüz görebiliyoruz.

(Daha ayrıntılı bilgi ve bu konudaki belgesel bağlantısı için: http://omer-tuncer.blogspot.com/2007/11/anadoluda-yeniden-dou.html )

Sn. Şenel Ergin hocama bağışlarsa bir şey daha söylemek isterim: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünde 1966-1972 yılları arasında beni altı yıl okutmuş, bitirme tezimi de yaptırmış, doktora yeterliğini de vermiş olan sevgili hocalarım Sevgili H.Vehbi Eralp, Sevgili İsmail Tunalı, sevgili Macit Gökberk, Sevgili Nermi Uygur, Sevgili Bedia Akarsu ile hadi Sosyoloji hocalarımı da sayayım: Sevgili Nurettin Şazi Kösemihal ile asistanı sevgili Muzaffer Sencer, son yılımda da Cahit Tanyol'un hiç birinden "Felsefe böyle der", "ahlak felsefesi böyle der", "estetik böyle der", "mantık böyle der", "bilim felsefesi böyle der" ya da "sosyoloji böyle der" gibi bir söz duymadığımı, ancak herhangi bir konuda felsefenin değil, birbirinden çok farklı olarak tek tek filozofların ve sosyologların söylediklerinin felsefeyi ve sosyolojiyi oluşturduğunu öğrenmiştim.

Ayrıca "metafizik" ve "reel-irreel" kavramlarının da benim anladığım anlamlarla yüklenmiş olmadıklarını anlıyorum. Bu yazı bağlamında açıklanma gereksemesi vardır.

Bilgilerinize sunarım efendim...

==============================================

Şimdi gelelim EnisTuran'ın mesajına...

Diyor ki:

----- Original Message -----
From:
To: utopyacilar@yahoogroups.com
Sent: Monday, February 02, 2009 1:51 PM
Subject: Re: [Utopyacilar] Fw: [BARANA] İnsan-ı Kâmil

Bu hakkı bana, ortada fol yok yumurta yok iken, önyargılı tutumunuzla, hakkımdaki olmadık yakıştırmalarla, ötekileştirmelerle, hakkınızdaki olgun insan imajımı (hayalimi) tümüyle yıkarak bizzat siz verdiniz Ömer Beyciğim. Sormanıza da şaşırdım doğrusu (!)
Kimsenin arkasından dolaşmadım ve ne düşünüyorsam dobra dobra söyledim şimdiye dek. Ama, bu samimiyetimi kendinize yakıştıramıyorsanız o sizin sorununuz.Kişi başkalarını kendi gibi bilirmiş mâlumunuz.
Bu tartışma benim için kapanmıştır.. çünkü peşin hükümlerle yapılan tartışmalardan, havanda su dövmekten öte, yapıcı ve fark yaratıcı sonuçlara varılması mümkün değildir.
Umur Gürsoy arkadaşımızın degerlendirmesine tümüyle katılıyorum. Ve, Ayşe Tosuner gibi, sağduyulu, yansız kişilerin çokluğuna da şükrediyorum.
Size iyi akışlar dilerim Ömer Bey
Enis Turan

===================

Şimdi ben bu mesaja ne diyeyim?

Ağız dalaşına mı girsem?

Aynı üslupta yanıt mı versem?

Ne yapsam?

Bana "sen" diye hitabetme hakkını, ona göre "önyargılı" tutumumla, onun hakkındaki "olmadık yakıştırmalarla" hakıımdaki "olgun insan" imajını (hayalini) tümüyle yılarak bizzat ben vermişim... Üstelik sormama da şaşırmış (ben bunu zaten bilmeliymişim anlaşılan, nasıl olur da bilmezmişim)

Siz bir şey anladınız mı?

Ben gerçekten anlamadım!..

Bu tartışma onun için kapanmış. peşin hükümlerle yapılan tartışmalardan, havanda su dövmekten öte yapıcı ve fark yaratıcı sonuçlara varılması mümkün değilmiş...

Demek, doğrudan düşüncelerin karşısına geçip doğurgan tartışmalar yapmak yerine "yürekten katılıyorum"larından sonra ama diyerek düşüncenin yüreğine koyduğu "rezerv"ler... "yaraları tekrar kanatma" suçlamaları... "milleti zoraki kışkırtmayın"lar... "(kendi yandaşı olduklarını özellikle sayarak) savunduğunuzu hiç duymadım ben"ler, "hadi canım sende"ler!.. önyargısız, olmadık yakıştırmalardan uzak, olgun insan imajına da çok uygun öyle mi?

Daha sayayım mı?

Arkadan dolaşıp: "kızmadım Ömer Bey"ler... "mukayeseli olarak ele alınmalıdır" dedikten sonra yalnızca kendi istedikleri dışında yapılan mukayeselere yanıt vermemeler... İşin zıvanadan çıkacağını idrak edemediğinizi hiç sanmıyorum diyerek zıvanadan çıkarmaya çalışıyorsunuz anıştırmaları... "Mülkiyet meselesinden, kapitalizmden, dev tekellerden, küreselleşme denilen modern sömürgecilikten, ABD ordusundan, füzelerden, CIA'dan Mosad'dan, vs, ve onların yediği herzeler hakkında hiç tısss yok bakıyorum" diyerek CİA, Mossad ajanı mısın anıştırmaları...

"Varsa yoksa Ermeni, Rum, Hırat ve eski defterler.. " diyerek düşünceye yanıt verdiğini sandırmalar, okuyacakları kandırma çabaları...

"TC'ne baş kaldırıp onu ortadan kaldırırsak, bir Kürdistan, Ermenistan, Pontus ve Batı Anadoluda bir İyonya devleti kurulmasını sağlarsak başımız göğe mi erecek sence?"ler... TC'yi ortadan kaldırmayı kim, ne zaman istemişse...

"ABD'si, Almanı; Rusu seni rahat bırakacak ve sen, bir İnsan-ı Kâmil olarak özlediğin o "insani düzeni" kuracağını mı sanıyorsun yoksa...
İn aşağı artık, in, Ömer Beyciğim.. Fazla havalandın zira..."lar...

Demogoji nasıl yapılır bilirsiniz değil mi?

Sevgiler,

Ömer Tuncer

1 yorum:

İsa GÜNEŞ dedi ki...

Ömer abiciğim sizi çok seviyoruz,saygılar sunarım.Dostça kalınız...