Sent: Saturday, November 06, 2010 5:21 AM
Subject: Kabe ve Hacerül Esvet üzerine...
Sayın Altaylı,
Son programınızı, yazık ki canlı olarak değil, konusunu duyup sonradan tivibu'daki kaydından izledim. Murat Bardakçı'nın verdiği bilgiler bir yana Doç.Dr. Sayın Mustafa Küçükaşçı'nın verdiği bilgiler de doğrusu çok ilgi çekiciydi.
Ancak, kültür tarihine yalnızca inançlar açısından bakarsanız ve yalnızca inançlar üzerinden gelen bilgiler ve söylentilerden oluşturursanız, tarihsel gerçekler bir yana, üzerine bilimsel olarak konuşulup tartışılabilecek sonuçlara bile ulaşmanız kolay değildir. Ulaşılan her bilginin ayrıca tarihsel kanıtları da gereklidir. Sayın Küçükaşçı'nın verdiği temel bilgilerin böyle inanç ve gelenekten gelen bilgiler olduğu, kendisinin de birkaç kez söylediği gibi "söyleniyor" sözüyle belirleniyor. Ayrıca Hırka-i Şerif konusunda sn Bardakçı'nın ısrarla söylediği onarım sırasında neden karbon 14 testi yapılmadığı da anlaşılamadı, belki de özellikle açıkta bırakıldı.
Neyse bu eleştirilerim bir yana, emekli bir eğitim televizyonu yapımcı-yönetmeni ve belgeselci, artık da yalnızca bir kültür tarihi araştırmacısı olarak programınızda belki de hiç söyleyemeyeceğinizi bildiğim, ama gerçek bilgilere ulaşmak için gerekli olduğunu düşündüğüm birkaç bilgiyi aktarmak istiyorum.
Bunlardan birincisi, Hacerül Esved kültürünün nereden geldiği sorunudur. Öncelikle ekte, bundan 21 yıl önce Cumhuriyet gazetesi Ankara baskısında yayınlanmılş olan bir dizi yazımdan konuyla ilgili olduğunu düşündüğüm bölümü gönderiyorum. Göz atmaya fırsat bulursanız Hacerül Esved'in kültür olarak nerelerden gelmiş olduğuna, en azından, kuvvetli bir bilimsel tahmin bulabileceğinizi düşünüyorum.
Yazıda söz etmediğim birkaç noktadan biri de, programda söz ettiğiniz ama ayrıntısını anlatmadığınız bir konu. Bildiğiniz gibi Hacerül Esved'in -herhalde bir onarım sırasında- Kabe duvarındaki yerine konmasının sorun olduğu ve peygamberin atkısını, şalını, nesiyse çıkarıp yere yaydığı, Hacerül Esved'i üzerine koyduğu birbirleriyle kavga eden dört kabile şefinin de bu örtüyü dört ucundan tutarak taşı yerine birlikte yerleştirmiş oldukları öyküsüdür. Her ne denli duvardaki yerine dört kişi tarafından, üstelik bir örtü ile 30 cm çapındaki bir taşın nasıl yerleştirilmiş olabileceği bir türlü gözümün önüne gelemiyorsa da, aynı öykünün, Pessinus'dan Roma'ya götürülen Magna Mater (Kara Taş) için de söylenmekte olduğunu anımsatmak isterim. Bu öyküye göre de Magna Mater'in Roma'da gemiden indirilmesi ve Vesta Tapınağına götürülmesinde aynı öykü yaşanır: Romalılar -herhalde orada da birkaç gurubun başkanı- Magna Mater'i kendilerinin indirmek istemeleri üzerine birbirlerine girerler. Öyle bir kavga çıkar ki Kara Taş elden ele neredeyse denize düşmek üzeredir. Bunu gören Romalı bir kadın sırtındaki şalını çıkararak yere yayar, Magna Mater'i üzerine koyar, herkesin bir ucundan tutmasını sağlar, böylece Kara Taş denize düşmeden karaya çıkarılıp yerine ulaştırılır.
Bütün bu öykülerden sonra o Pessinus'lu Kara Taş'ın Roma'da Paletin tepesinde bulunan Vesta (Magna Mater) tapınağında ne olduğu bilinmiyor. Özellikle Hıristiyanlık baskın bir biçimde Roma'da yaşanmaya başladıktan sonra da önemini yitirmiş olduğunu düşünmek pek yanlış olmaz.
Hıristiyanlığın Roma'da yaygınlaşmasından Muhammed'in yaşayayacağı zamana değin geçen birkaç yüzyıl içinde o Kara Taş'ın Roma'daki Magna Mater tapınağından kaybolduğu, hemen aynı yıllarda Mekke'deki bir Ana Tanrıça tapınağı olan Kabe'de Hacerül Esved adında aynı kutsallıkta ve aynı öyküyle bir kara taşın ortaya çıkmış olduğuna dikkatinizi çekmek isterim.
Arayı doldurmak, bilim insanlarına, kültür tarihçilerine kalmıştır.
Bir önerim Reşit Ergener'in "Anatanrıçalar Diyarı Anadolu" kitabına bir göz atmanızdır. Mekke'ye ve Kabe'ye ve daha başka islami geleneklere ilişkin gerçekten inanılmaz bilgilere ulaşacağınızı söyleyebilirim.
İyi çalışmalar dileklerimle.
Edirne "Eski Cami"in duvarına gömülü bulunan kara taş. Bazı kaynaklar bunun da Hacerül Esved'in bir parçası olduğunu, ama başka bazıları da bunun bir Kabe taşı olduğunu, ama Hecerül Esved olmadığını yazıyor. Ancak Kabe'nin öteki taşlarına baktığımızda bu taşın yapısının öteki taşlara benzemediğini de düşünüyorum. Kuşkulu bir durum. |
Roma, Palletine tepesinde bulunan Vesta (Magna Mater / Ana Tanrıça) Tapınağının bugünkü hali: 8 Ekim 2010 |
12 yorum:
Sıra mübârek Hacer-ül Esved taşını yerine koymağa gelince, Kureyş kabîleleri arasında sert bir tartışma ve çekişme başladı. Kabîle reisleri, kendilerinin daha asil, köklü ve şerefli kabîle olduklarını, binâenaleyh, bu mübârek taşı yerine koyma hakkının kendilerine âit olacağını iddiâ ediyor, çok hassâsiyet gösteriyorlardı. Bir kısım kabîle reisleri de, mübârek Hacer-ül Esved taşını yerine koyma mevzûunda çıkan ihtilaf üzerine, ellerini kan çanağına batırarak bu taşı kendilerinin koymaları için yemin etmişti. Artık kılıçlar çekilecek insanlar birbirini öldürecek, harp edilecek bir hava esmeğe başlamıştı. (Câhiliyet devrinde, Araplar bir mes'elenin üzerinde çok ciddiyetle hassasiyet gösterip hayat memat meselesi yaptılar mı, kabîle reisleri ellerini içinde kan olan bir çanağa batırır, ellerini kana bular, yemin ederlerdi. Dedikleri olmazsa, kılıçlar çekilir, adamlar öldürülür, harp ederlerdi. Ondan sonra, gâlip gelenin dediği olurdu.)
Bu arada, Ebû Ümeyye şöyle bir teklifte bulundu: "Sabahleyin Safâ kapısından ilk gelen zât, bu işte hakem olsun". Bu teklifi yerinde buldular ve kabul ettiler.
Sabah Safâ kapısından ilk girenin Hz.Muhammed (S.A.V) olduğu görüldü. O'nu görünce herkes sevindi. Çünkü O, aralarında doğruluğun, dürüstlüğün, sadâkatın, hak ve adâletin mücessem bir timsâli idi. Herkes, O'nda gördükleri doğruluktan, dürüstlükten, mekârimi ahlâktan dolayı O'na; «Muhammed-ül Emin, (sâdık Muhammed, doğru Muhammed (S.A.V.)» derlerdi. O'na durumu anlattılar. "Seni hakem kabul ettik yâ Ebe'l-Kâsım" dediler.
Allâh'ın sevgilisi gülümsedi, "Haydin bana bir elbise, bir örtü getirin" dedi.
Örtü geldi. Onu yaydı, serdi. Hacer-ül Esved'i örtünün üzerine koydu. Her kabîleden birer temsilci seçmelerini istedi. Seçtiler. Onlara, örtünün kenarlarından tutarak hep beraber yerine konmak üzere kaldırmalarını buyurdu. Kaldırdılar. Sonra da elleriyle Hacer'ül Esved'i örtünün içinden alıp yerine koydular.
Böylece, büyük bir ihtilafın önlenmiş olmasından, herkes memnun, herkes saadet ve itmi'nan içinde kaldı. Peygamber Efendimiz'in bu tatbikatı herkes tarafından son derece taktirle karşılandı.
Sizler hurafeleri ayrıntılı okuyana kadar İslam tarihini de okusanız ve yazı yazsanız daha uygun olurdu bence.
Ayrıca madem inanmıyorsunuz kendi fikirlerinizi anlatın İSLAMİYETE saldırmayın Ben şu sebeplerden dolayı hiç bir şeye inanmıyorum diyin daha uygun değil mi? Kendi fikirlerinizi savunacak dayanaklarınız yok aciz bir şekilde İSLAMİYETE her fırsatta saldırmakta fayda arıyorsunuz. Oysaki bu tamirat sırasında HZ. MUHAMMED (A.S.M) PEYGAMBER değildi henüz. Acıyorum sizlere.
Sn Adsız,
Keşke adınızı saklamak yerine "insan" gibi adınızı açıktan yazmış olsaydınız da, yazımın neresinde "saldırı" gördüğünüzü, ne yapsam "saldırı" sayacağınızı, ne yapsam saymayacağınızı, "inanç" dışında "tarihsel" dediğiniz bilgilerin özgün kaynaklarının neler olduğunu size sorabilseydim!
Peygamberden bahsederken isminin yaninda salatu selam getirmelisiniz. Inanmiyorsaniz Hz.Muhammed diyin
Sn. Adsız,
(Siz de keşke adınızı saklamasaydınız. Nasıl hitap edeceğimi bilirdim.)
Öneriniz sizin "inanç" açısından baktığınızda gördüğünüz bir durumdur. Ben kültür tarihi açısından, yani bilimsel olarak bakıyorum. Bu durumda sorun yoktur. Doğal ki bana göre... Selamlar.
Islam Tarihini Islam tarihcilerinden, neredeyse gunubirlik yazilmis resmi tarih kayitlarindan (ruznameler, vakay-i nuvisler, serriye sicil defterleri....) mi ogrenecegiz, yoksa yukaridaki yazinizdaki bizzat sizin tabirinizle zat-i alinizin "kuvvetli bilimsel tahmin"lerine mi basvuracagiz. "KUVVETLi" ve "BiLiMSEL" oldugunu iddia edince, sizin "TAHMiN"leriniz bilimsel teori mi oluveriyorlar. Ne "Kultur Tarihi"nde, ne de Sosyal bilimlerin diger herhangi bir dalinda tarihsel delillerle kanitlanmaksizin veya farkli vesikalardan teyit edilmeksizin ortaya atilan hicbir "kisisel tahmin" kahve kosesi sohbetlerinde ortaya atilan iddialardan daha degerli degildir; tahmin sahibi muneccim de olsa, profesor de olsa farketmez. Bir ara "kuvvetli" ve "bilimsel" at yarisi tahminlerinizi de paylasirsaniz seviniriz.
eleştiri ve hakikat konuşulduğunda saldırı olarak algılayan küçük beyinlileri yok saymak bence küstahlık sayılmaz yazdıklarınızın son derece gerçekçi olduğunu biliyorum çünkü islamiyet geçmiş tarihten çok fazla yararlanmış
islamiyet geçmiş tarihten o kadar çok etkilenmişki kuranı okumuşsanız ve 6000 yıllık bir dünya tarihinden birazda olsa bilgilendiğinizde her şeyi çok açık görürsünüz.. bir şeye inanmakla onun kölesi olmak çok farklı şeylerdir hiç bir saldırı olmayan bir yazıda islamiyete saldırılmış görüntüsünü algılamak çok garip bir durum
birtek kaynağı olan islam (zühri)ve ondan sonrası yazılanlar olarak bakılmalı islam tarihine..ve bir ayette savaş ganimetlerinin 1/5 allaha denir bir başka ayette sen dil bilmez iman bilmezdin der muhammede diğer bir ayette az daha senide kandıracaklardı der (ki kandırılmıştı üç puta secde etmişti hikayede olsa) kuran hatalarla dolu kendi kendini yalanlayan biri tarafından yazılmış gibi gösterilen kurnaz bir yazar tarafından yazıldığı çok açıktır..homeros yada shakesphare gibidir zühri. dinden beslenen dindarlara kanmadan iyi yaşamlar olsun.
birtek kaynağı olan islam (zühri)ve ondan sonrası yazılanlar olarak bakılmalı islam tarihine..ve bir ayette savaş ganimetlerinin 1/5 allaha denir bir başka ayette sen din
bilmez iman bilmezdin der muhammede diğer bir ayette az daha senide kandıracaklardı der (ki kandırılmıştı üç puta secde etmişti hikayede olsa) kuran hatalarla dolu kendi kendini yalanlayan biri tarafından yazılmış gibi gösterilen kurnaz bir yazar tarafından yazıldığı çok açıktır..homeros yada shakesphare gibidir zühri. dinden beslenen dindarlara kanmadan iyi yaşamlar olsun.
Bu yazının devamı var mı bir blog paylaşımınızda veya başka bir kaynakta?
"Gerçeklik/reality"nin, "hakikat/truth" olmadığının, "bilgi"ninse gerçekliğin bilgisi olabileceğinin ve her an değiştiğinin ve geliştiğinin ayırdında olamayanlar, değişmez bir tanrısal bilginin, yani Allah adındaki tanrının varlığına "inanma"nın "dogma" olduğunun da ayırdında değillerdir.
Oysa insanlığın geleceği sürekli değişen ve gelişen bilimsel bilgi üzerinde oluşmaktadır. Bu sallantıda ayakta kalmanın tekniklerini geliştirmemiş olanlar ister istemez yıkılıp gideceklerdir. Bu korkuyla değişmez bilgi(Allah)nin varlığı dogmasını zorla koruma, dahası bu uğurda kan dökmeyi göze almalarının nedeni budur. Hıristiyanlık bu dönemi, Ortaçağ sonunda engizisyon kararlarıyla, işkenceli kan dökmelerle, Yahudilerin katli ve Avrupa'dan sürülmesiyle, Afrika, ve Güney Amerika gibi yeni kıt'aların keşfinde döktükleri insan kanıyla yaşadı. İçinde yaşadığımız dönem, Müslümanların aynı korkuyla aynı dönemi yaşadıkları dönemdir.
Öte yandan sermaye doğal dengelerin altını üstüne getirmez, insanın yaşayabileceği yeni bir denge oluşur, dünya dengeleri yerli yerinde kalır, "insanlık", bu "yeni Ortaçağ"ın sonrasına geçebilirse aydınlık bir geleceğin umudu her zaman vardır!..
Ve geleceğin dünyasında "dogma"nın yeri olmayacaktır.
http://omer-tuncer.blogspot.com.tr/2007/11/sosyal-snflar-kltrler-ak-kuram-ve.html
Sn. BloggerGuy, Reşit Ergener'in "Anatanrıçalar Diyarı Anadolu" kitabından söz etmiştim. Bu kitapta epeyce ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz. Kitabın yeni baskısı yok sanırım ama "gittigidiyor.com"daki sahaflarda bulunabiliyor. Şimdilik bir örnek: http://urun.gittigidiyor.com/kitap-dergi/anatanricalar-diyari-anadolu-198195669
Bir de, benim bu blogda bulunan öteki yazılarıma, özellikle de http://omer-tuncer.blogspot.com.tr/2007/12/tek-tanrili-dinlerin-tartimali-zgnl-1.html adresinde bulunana bakabilirsiniz.
Yorum Gönder