23 Ekim 2012 Salı

Kemalizm ve Solculuk




     Kemalizm ve Solculuk (günümüzde sosyalizm) üzerine...





Kemalist Devrim, feodalizme karşı yapılmış bir Burjuva devrimi olarak kendi gününün solcusuydu. Kendi zamanı için "doğru" bir yapıdır. Bugün Kemalist Burjuva Devrimi sonucunda bir Burjuva düzeni kurulmuş ve kendini dünya sermayesine entegre etmiştir.

İki paylaşım savaşından sonra sermayenin "küresel" hale gelmesi ile gerçekte ulusal sınırlar da ortadan kalkmış, AB gibi uluslararası organizasyonlar ortaya çıkmaya ve bütün insanlığı etkilemeğe başlamıştır.

Buraya değin herşey doğal akışındadır.

Bu aşamada Kemalizm'i sürdürmeye çalışmak, yani söz gelimi Kemalist ulusalcılık, artık yürütülemez bir durumdur. Emperyalizm, Kemalist Burjuva Devrimi döneminde olduğu gibi, uluslar arasında olmaktan çıkmış, sosyal sınıflar arasında gerçekleşmektedir. Günümüzde sömüren sermayenin elinde bulunan Burjuva sınıfı, sömürülen de emeğiyle onun yaptığı ürüne katkıda bulunan çalışanlar ve üretileni tüketenlerdir. Yani ABD'deki Ford sermayesi ile Türkiye'deki Ford sermayesi arasında, üretimine her iki ülkede emeğiyle katılanlar arasında hiç bir ayırım olmadığı gibi, Türk ve ABD tüketicileri açısından da hiç bir ayırım yoktur. Artık ana ayırım ortaya çıkmış, sermaye ile emek arasında olduğu -ulusalcılık ve ümmetçilik propagandasıyla- gizlenemez hale gelmiştir.

"Sol", duragan değil, dinamik bir kavramdır. sosyal koşullar değiştikçe, her aşamada "dün"ün değil, "gelecek"in ideolojisidir. Bu açıdan da değişken ve sürekli gelişendir.

II

Ben ne Kemalist ne de milliyetçiyim!.. Üstelik, her ikisine saplanıp kalmışlığı da tümden gericilik sayanlardanım. Ama Anti-Kemalist değilim. Yani Kemalizmin 100 yıl öncenin doğru politikası olduğunu düşünür, kendimi Marxist saymama karşın Kemalist Burjuva Devrimi’ni Leninist Marxist Devrim’e göre, zamanı gereği daha doğru bulurum!..

Ama bugün için 'Liberal' hiç değilim!.. Liberalizmin, Kemalist Burjuva Devrimi’nin Türkiye’yi soktuğu 'doğru yol'da gerçekleşmekte olduğunu, liberal olmanın, toplumun bugünkü burjuva düzeninin yanlışlarını ortadan kaldırmaya çalışmak anlamında 'revizyonizm', yani asıl 'sağcılık' olduğunu düşünürüm!.. Şimdi, doğru Marxist politikaların, liberalizme karşı, onun iç zıtlıkları (yaygın ama yanlış kavram: 'çelişki') üzerinden, doğru muhalefet olduğunu, başörtüsüne, dinciliğe vb feodalizm savunucularına saldırmanın İspanyol boğasının önünde sallanan kırmızı çaput gibi arkası boş, yalancı hedefler olduğunu, bunu da liberal politikaların birer sağ kanat korunma politikası olarak oluşturduklarını düşünürüm...

Peki ne yapmalı? En önemli soru bu!.. Marxist bir toplum düzeninin nasıl olacağını henûz bilmiyoruz. SSCB’nin de onun peşinden gelen öteki sosyalist devrimlerin de toplumu getirdiği yer, büyük bir yanlışlıkla, 'kamu' kavramının  'devlet' kavramı ile eş tutulmasıdır!.. 'Devlet' feodal yapının insanın tepesinde salladığı 'Demoklesin Kılıcı'dır!.. Onu aynen kullanmaya kalkarsanız bir bürokrat toplum yaratırsınız!. Lenin’in hatası da bu olmuştur, ardından gelen öteki sosyalist düzenlerin de... Oysa bürokrasiyi zayıflatacak ve kendinden sonra gelecek olan Marxist yapıya (ki 'kamu'dur) yok edilmek üzere teslim edecek olan liberal demokrat yapıdır!.. İşte Mustafa Kemal bir 'Burjuva Devrimi'ne önderlik etmekle, bu nedenle Lenin’e göre üstündür!.. Doğru yer ve doğru zamanda doğru politikaları yürütmüş olmakla...” (Kişisel bir mektuptan Ö.T.)


Mustafa Kemal, (Atatürk sözünü kültürel bakımdan doğru bulmuyorum, ama en önemli doğru bulmama nedenim, “12 Eylül Taş Mustafa Atatürkçülüğü”nü anlattığı için) sosyolojik bir olayın, 18.yy başlarında Lâle Devri ile yeniden başlamış olan (http://omer-tuncer.blogspot.com/2007/11/anadoluda-yeniden-dou.html) Anadolu Burjuva hareketinin ve devriminin önderidir. Yani olay, kişisel değil, sosyolojiktir ve feodal sınıfın (Aristokrasi) yerini Burjuva sınıfına bıraktığı bir “Devrim”in ta kendisidir!.. Kemalizme yaptığımız her kötüleme, aslında feodalizmden kapitalizme geçişin kötülenmesidir. Bu arada yapılmış olan yanlışlar, bugünden değil, feodalizm üzerinden bakılarak değerlendirilmek zorundadır. Bu bağlamda Kemalist Burjuva Devrimi, ilerici bir harekettir ve o dönemde yaşasak biz de, ilerici isek, Kemalist Devrimden yana tavır içinde olmak zorundaydık!..

Kemalist Burjuva Devriminin oluşturduğu yapıda – 1923-1938 arasındaki , yalnızca 15 yılda - yine feodalizm üzerinden bakarak, başarılmış olanlar, azımsanacak şeyler değildir. Buna karşın bir sürü yanlış da yapılmıştır (söz gelimi, benim çalıştığım alanlara yansıyan en önemli konu, "Selçuklu-Osmanlı  İslam kültürü"nün ulaşılamayacak denli uzaklara itilmiş olmasıdır). Ama 1920’de meclisin Ankara’da açıldığı, ya da 1923’te Cumhuriyet’in ilan edildiği gecenin sabahında her şeyin değişmiş olarak uygulanmasını bekliyor, eleştirilerimizi bunun üzerinden kuruyorsak – ki ikinci cumhuriyetçilerin tavrındaki (en son okumakta olduğum Sevan Nişanyan’ın “Yanlış Cumhuriyet” kitabındaki) bakış noktası da budur! Kemalist Burjuva Devrimi sonrasında egemen olan çeşitli gurupların insanlarının, bu arada Mustafa Kemal’in kendisinin, Osmanlı Feodal kültürü içinde yetişmiş, insanlar olduğunu unutuyoruz!.. Bu durumda onları bugünden, kendi değerlerimizden bakarak yargılıyoruz!.. Yanlış  olan budur. Bu bakış,  ardından sürüklenenler iyi niyetli olsalar da, kaynağında, en az Demokrat Parti iktidarı ya da 12 Eylül Atatürkçülüğü kadar ard-niyetlidir de...

Kemalist Burjuva Devriminin, feodal yapının kültürü ile yetişmiş kadrolarının, sorunlar karşısında ilk çözümlerini, kendi aldıkları kültür içinde aramaları kadar doğal bir şey var mıdır? İstiklal Mahkemelerinin, Şeyh Said isyanının bastırılmasının ve Dersim olaylarının kökeninde aranması gereken, feodal kültürün ta kendisidir!.. Ama onbeş yıl içinde, bir burjuva Devrim lideri, Mustafa Kemal’in kişisel olarak liderlik ettiği her şey Türkiye’yi liberal bir raya sokmak için gerektiğine inandığı politikaların hızla uygulanmasıdır. Kemalist Milliyetçilik böyledir, ekonomide yapılan atılımlar böyledir, Eğitimde yapılan atılımlar, "insan"ı “kul”luktan kurtarma, “birey” yetiştirme üzerine kurulu politikalardır (bugün eğitim artık yazık ki, “çalışan/işçi” gereksemesini karşılamak üzerine biçimleniyor), Mustafa Necati’nin Eğitim politikaları, sonrasında gelen Köy Enstitüleri böyledir, Halkevleri böyledir, sanata verilen değer, genç insanların Avrupa’ya eğitim almaya gönderilmesi, Almanya’dan kaçan Yahudi bilim insanlarının Türkiye üniversitelerine davet edilmesi – benim eğitim gördüğüm felsefe bölümünü oluşturanlar da onlardır - öyledir!.. İş Bankası’nın Celal Bayar’a kurdurulması öyledir!.. 

Daha da pek çok şey sayabilirim.

Herkesin –özellikle de liberallerin- gözden kaçırdığı şeylerin en önemlilerinden biri de (Serbast Fırka ve) Demokrat Parti ile başlayan ve Özal’la doruğuna ulaşan Türkiye Liberal hareketinin kök saldığı ve yaşam bulduğu yer de Kemalist Devrimin o ilk onbeş yılıdır. Bu onbeş yıl, hem kişisel, hem toplumsal hem de kültürel olarak Türkiye toplumunun liberalleşme eğrisini gösterir. Bu eğri, elbette ki, feodal bir toplumun bir gecede değişmesi ile ortaya çıkacak değildi. Bu nedenle de eğrinin azalmakta olan bölümünde feodal, çoğalmakta olan bölümünde de liberal bir anlayış olacaktı. Olmuştur da. O onbeş yıl, dünyanın en hızlı sermaye toplumunu yaratan eğrisini oluşturmuştur!.. Bugün o eğrinin doruğuna ulaştığı, dünya liberalizmi ile birlikte at koşturmaya başladığı dönemde, Kemalist Burjuva Devrimi’nin onbeş yıllık eğrisi boyunca, azalmakta olan feodal kalıntılara vurgu yaparak reddetmek, bana kalırsa bir başka tür gericilikle, felsefî tutuculukla ancak olanaklıdır!..

Felsefî tutuculuk!.. Yani Ortaçağ sonrasında İngiliz deneycilerine (17-18.yy - Aydınlanma) değin metafizikten kopamamış olan Bilgi kuramı (ki felsefenin en ağırlıklı konusudur) gibi, bugün de hâlâ değişmez bir “doğru” arama ve her şeyi kendi değişmez doğrumuza göre değerlendirme çabasındayız. İçine düştüğümüz çukur budur!.. Oysa “değişmez doğru”, Aristokrat (feodal) kültürün “Tanrısal Hakikat”i ile aynı niteliği taşır!.. Yani bütün “gerçek” tanrıdadır, insana yalnızca onu bulmak kalır düşüncesi!.. Bugün de biz (komünistlerin büyük çoğunluğu hariç değil) tepesinde bir tanrı olmasa da, aynı nitelikteki “değişmez doğru”nun peşindeyiz!..

Oysa böyle bir doğru yok!.. Hiç olmadı!.. Hiç de olmayacak!.. “Bilgi”nin, "doğru"nın bir ucunda “insan/süje”, öteki ucunda da “obje” var... Bilgi bu ikisi arasındaki bağdır. İnsan her açıdan değişken bir varlıktır. Aynı zamanı paylaşan pek çok insan olduğu gibi, zaman içinde de, hem birey, hem insanlık değişir. “Bilgi/doğru” da onunla birlikte değişir!.. Öteki ucunda bulunan “obje” ise “algılanmış nesne”dir. Yani algılanmışlığı açısından o da değişir. Üstelik bugün bilim, “nesne”nin de değişmez olmadığını ortaya çıkarıyor. Çok ayrıntılarına girmeyeyim. (bkz: http://omer-tuncer.blogspot.com/2007/11/sosyal-snflar-kltrler-ak-kuram-ve.html)

Gelelim Kemalist Burjuva Devrimi’nin “değişirlik” ya da Herakleitos’un felsefi deyişiyle, “akış” içinde değerlendirilmesine:

Ortaçağ sonundan Fransız Devrimi’ne değin geçen 300 yılda dünyanın başardığını Kemalist Burjuva devrimi 15 yıla sığdırmaya çalışmış, ve bunu başarmıştır. 1) Önünde örnek olduğu için, 2) Mustafa Kemal gibi hem çok zeki hem çok şanslı bir önderle bu işi yaptığı için... 3) Lâle Devri'nden 18. yy başından bu yana toplum hazarlanmakta olduğu için!.. Yani Kemalist Burjuva Devrimi, bir diktatörün yarattığı, tepeden inme bir hareket değildir.   200 yıldan uzun süredir toplumda hazırlanmaktadır. Dahası, kadın hakları gibi, milliyetçiliği ırkçılığa bağlamamak gibi birkaç alanda ondan ileri de geçmiştir. 
Peki, bugün durum nedir: Kemalist Burjuva Devrimi’nin Türkiye’yi de içine soktuğu kapitalist yapı hem kültürel hem ekonomik açıdan kendi iç zıtlıkları (diyalektik) nedeniyle çöküş sürecine girmiştir. Yerine koyabileceğimiz yeni bir toplumsal oluşum henûz ortada yoktur!.. Komünistler pek çok sorunu henûz çözememiş bulunuyor (bu, doğaldır, toplumsal kültürü değiştirmek o denli kolay değildir, Burjuva Devrimlerinin başlangıcı sayılan Magna Carta Libertatum 1215 ile iktidarı ele geçirmeleri, Fransız Devrimi 1789, arasında 674 yıl olduğu göz önüne alınmalıdır. Yani yerine koyacak yeni bir sosyal yapı yok. İşte görev, bu sosyal yapıyı oluşturmaya çalışmak, bu konuda kuram üretmek olmalıdır!.. Oysa biz, özellikle liberal adıya anılanlar, 12 Eylül "Taş Mustafa Atatürkçülüğü"nü, Kemalist Burjuva Devrimi olarak alıyor ve ona karşı savaş vermeye çalışıyoruz!.. Oysa orada Kemalizm yok!.. 12 Eylül Atatürkçülüğü net bir “karşı-kemalizm”dir!..

Bugün artık Kemalist olmak gerekmez. “Akış” içinde o dönem geçilmiştir, "sağ"da kalmıştır. Ama “sol”, geleceğin ideolojisidir. Ağırlığı geleceğe vermek gerekiyor. Sorunlar nasıl çözülür, nasıl bir kültür oluşmalıdır, "sermaye" nasıl "emek"e dönüşür, "devlet" olmayan "kamu" nasıl bir şey olmalıdır vb?!. Bu çözümleri aramayan ama kendine "sol" diyenler, yine yazık ki "değişmez bilgi"nin tutsağı durumundadır... Ve yazık ki bizim komünistlerimiz de, liberallerimiz de bu tutsaklıktan kurtulmuş değildir. Kemalistlerimizden zaten umut yok!.. 

Bugün "solcu"nun Kemalizm'e karşıt olması gerekmez!.. Onu tarihsel yerine, bir ümmet toplumunu yok etmiş konumuna oturtup, üzerine basarak ileriye sıçramak gerekir. Üzerinde kalmak ve direnmek bizi "sağ"cı konuma düşürür. Kaldı ki 1950-60 arası Demokrat Parti yönetimlerini de düşürmüştür!.. DP önce Kemalizm'e sarılacak, paraların üstündeki İnönü fotoğrafları yerine gelenekte olduğu gibi Celal Bayar fotoğrafları koymak yerine M.Kemal fotoğraflerı koyacak, M.Kemal'in cenazesini çok görkemli bir törenle Anıt-Kabre naklettirecek, "Atatük'ü koruma Kanunu" çıkaracak, ama söz gelimi ezanın okunuşunu yeniden Arapça'ya çevirtmekle asıl işine başlamayı da ihmal etmeyecektir!.. 27 Mayıs darbesinden sonra DP'den doğan, ardıllarının çoğu, varlık nedenleri olan Kemalist Devrim'i yadsıyacak, daha da öte, reddedecek duruma gelmiştir!.. (Bu arada anti-Kemalist solcular gibi, anti-Kemalist Liberaller gibi, "yetmez ama evet"çiler gibi hiç bir sosyolojik konuma oturmayan, garip "hünsa" savunular da ortaya çıkmıştır ki, en iyi niyetli yorumla, "insan usunun, yeterince olgunlaşmadan doğruya ulaşma isteğinin ürünüdür" denilebilir.)

Günümüzde "solcu" olmak bu nedenle "Kemalist" olmayı gerektirmez, ama  geleceğe, Kemalist Burjuva Devrimi'nden alınan güçle sıçramayı gerektirir!..

2 yorum:

Murat AYGEN dedi ki...

Doğru tarafta onursal yerini almak isteyen birinin illâ Sn.ERDOĞAN'a biât etmesi gerekmemektedir. Şu Marx-bilimsel gerçekliğin tam idrâki içinde İSMET İNÖNÜ'ye biât etmesi de yeterlidir: Neo-Tanzimatçılık yolunu 1946 yılında İnönü açmıştır. Yola bilahare Menderes ve Ecevit'in döktükleri molozlar da KEMAL DERViŞ buldozeri ile kaldırılmıştır. Sn.Derviş Pembeköşk Sitesi'nde ikamet ederdi. Sn.ERDOĞAN'ın yürümekte olduğu nurlu-füruğlu yol İNÖNÜ yoludur.

Ömer Tuncer dedi ki...

Sn Murat Aygen, ne demek istediğinizi, söylediklerinizin "Kemalizm ve Solculuk" konusuyla nasıl bir ilgisi olduğunu anlamakta zorluk çekiyorum. Savunduğunuz tezin konu dışı olduğunu düşünüyorum. Bu konuda ayrı va daha ayrıntılı bir yazınız varsa ve adresini bildirirseniz sevinerek okur, uygun olursa ve becerebilirsem yanıt da vermeye çalışabilirim. Saygıyla.