19 Eylül 2012 Çarşamba

"Sermaye" ve "Emek"in politikaları üzerine...





Tedirgin olmamıza gerek yok!.. Unutmamalıyız ki her yapı (sosyal yapılar da) kendi zıddını kendi içinden doğurur. Görevimiz yanlış olduğunu düşündüğümüz sosyal yapıya, özellikle zor kullanarak engel olmak değil, içinden doğurmakta olduğu zıddı doğru saptayıp, muhalefet politikalarımızı bunun üzerinden geliştirmeye çalışmak, özellikle de bunu örgütlü biçimde ve dayanışma içinde yapma, yapabilme kültürünü geliştirmektir 
Sosyal Demokrasi de doğru muhalefet değil. Sosyolojik olarak biri büyük sermayenin, öteki küçük sermayenin partisi. Ama her ikisi de sermaye partisi. Yani düşünüşlerindeki mantık aynı. Bakkal Mehmet efendi ile Carrfour ya da Bim, birbirlerinden ayrı amaçlar gütmüyor. "Akış", "gelişme" sermayeyi büyümeye, globalleşmeye zorladığı için de geleceğe dönük proje üretme şansına sahip olan parti, CHP değil, AKePe. Yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada sosyal demokratlar, becerebilirlerse sosyal projeler üretecekler (Fransa, Almanya), ya da zorunlu olarak büyük sermayenin destekçisi (İngiliz İşçi Partisi) durumunda kalacaklardır!.. Sosyal projeleri uygulama şansı da, dünyanın içinde bulunduğu sermaye düzeninin gelişmesine engel olduğu için, Yunanistan, İspanya, Portekizde görülmekte olduğu gibi, olanaksızdır.
Çağımızın gerçek muhalefeti, ne Türk ulusalcığı ile ne Türk Milliyetçiliğine karşı Kürt ya da Ermeni milliyetçiliğini desteklemekle, ne sosyal demokratlara destek vermekle ne de 100 yıl öncenin Kemalist Burjuva Devrimi ilkelerine geri dönmeyi savunmakla olur!.. Bundan böyle dünya "tek"dir. Sermaye, dünyayı teslim almıştır ve dünden gelen anti-sosyal, milliyetçi, dahası -her dinden- dinci politikaların arkasına kendini gizleyerek dizgesini bir gün daha uzun yaşatmanın yollarını kullanmakta, şimdilik bunun en kolay yolunu da savaş kışkırtıcılığında ve doğayı çıkarı doğrultusunda yok etmekte bulmaktadır.
Net bir saptama: "Dünyada savaşlar olmasa ve doğadan alacaklarını alamasa sermaye düzeni kısa zamanda çöker!.." Sermaye düzeninin kaynağı, sermayeye para akıtan, sermayeye sermaye katan en çok savaşlardır ve doğaya yaptığı katliamdır!..
Sermaye düzeni, durmadan büyümek zorunda olan bir yapıdır. Büyümeyen sermaye çöker. Uçakların havada kalabilmek için ilerlemek zorunda olması gibi, bir noktada durabilme şansı yoktur. 
Fakat nereye kadar? Aslan Başer Kafaoğlu hoca, bunu çok önceden tahmin etmişti. http://omer-tuncer.blogspot.com/2011/12/aslan-baser-kapitalizmin-cokusunu.html
Bizim siyasal görevimiz, farkındalık oluşturarak elden geldiğince savaşları önlemek, doğanın korunmasını ve nefes alacak havamızın elimizden alınmamasını sağlamaya ve gelecek kuşaklara bırakmaya çalışmaktır. Ama bunlardan daha önemlisi gelecek bir sonraki sosyal yapının kültürünün ve sistematiğinin toplumsal gereksemeler doğrultusunda oluşmasının engellerini kaldırmak, süreci hızlandırmak ve "akış"a yardımcı olmaktır.
Ortaya çıkan gereksemeler önce bir “insan kültürü” yaratma gereğini göstermektedir. Bunun, “dayanışma kültürü” olması gerektiği kolaylıkla tahmin edilebilir. Bu, bütün yönetilenlerin (günümüzde “yönetilenler / halk” kavramı bütünüyle ve yalnızca üretime emekleriyle katılanları, emekleriyle geçinenleri -proleterya- anlatmaktadır) aralarındaki geçmiş kültürlerden sarkan dinsel ya da ulusal bütün ayrılıkları ortadan kaldıracak “insan kültürü”nü, “dayanışma kültürü”nü yaratarak olanaklıdır. http://omer-tuncer.blogspot.com/2007/11/sosyal-snflar-kltrler-ak-kuram-ve.html

Hiç yorum yok: