12 Eylül 2012 Çarşamba

Sermayenin "halk" ve "kimlik" tuzakları üzerine...



Zaza, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni, Rum, Çingene gibi adlarla anılan topluluklarin hiç biri, sosyoloji biliminin terminolojisinde "halk" değil, "millet/ulus"dur. Siyasal düzlemde "ulus" savaşımı ise, günümüzde, devrimci değil, gerici bir eylemdir. İki amaçla sermaye tarafından provoke edilmektedir: 1) Devrimci potansiyeli saptırıp, kendi amaçları doğrultusunda kullanmak; 2) "Emek"i parçalı ve birbirine düşman tutarak daha kolay yönetmek!.. 

Asıl vermemiz gereken savaşım, "halk", yani "yönetilenler"in savaşımıdır!.. Bu savaşım ulusal ayrılıklarla yapılamaz!.. Günümüzde "yönetilenler/halk" üretime emeğiyle katılanlardan başkası değildir!.. "Halk" kavramının "ulus" anlamında kullanılması sermaye tarafından yöneltilmiş net bir provokasyon, net bir saptırmadır!..

Kültürel savaşımımız "ulus kültürleri” için ancak ve ancak “biz”im, öz kültürümüz olan "insan" kavramı bağlamında yapıldığı ve her türlü ulusu kapsadığında değerlidir!.. Ulusal kültürleri ezen başka uluslar değil (bu da tuzak bir saptırmadır), sermayenin ta kendisidir ve “ezen ulus” nitelemesinin, "Türk" örneğinde olduğu gibi, nitelenen uluslar da pek çok yöntemle, en azından "ezen görünümüne sokulmuş olmakla" gerçekte sermaye tarafından ezilmektedir!..

Ana savaşımımız, sermaye tarafından saptırılmış devrimci potansiyelimizin yönelmesi gereken ana siyasal yapı, sermayenin kurulu sosyal düzenine muhalefet etmektir!.. "Sermaye", insan denetiminden çıkmış, dünya yüzeyinde (globalleşme) kendi kendine çalışan ve insanı (burjuva sınıfını bile) kullanan robot bir güç haline gelmiştir. Doğru savaşım, "halklar" saptırılmış başlığı altında uluslar olarak birbirimizi boğazlamak yerine, savaşımımızı bu güce karşı yöneltmektir. Arkasına saklandığı "ulus" ve "ulus-devlet" görünümünü çürütmek, arkasındaki asıl "sermaye canavarı"nı görünür kılmaktır!.. Siyasal anlamda demokratik bütün partilerin, emek örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının bu amaçla politikalar üretmesi ve uygulaması ana politikamız olmak zorundadır.

Bana kalırsa ulus ağırlıklı sivil toplum kuruluşlarının, varlığı, kültürel görünümlü, çok da haklı olan istekleri, doğru yönelimli politikaların saptırılması için sermaye tarafından kullanılmakta, çok da başarılı olmaktadır!.. Bu başarının en büyük suçlusu “halk” (şimdilerde “kimlik”) kavramı altında “ulus” ve “ulusalcılık” tuzağına düşmüş olan, ama kendini “devrimci” sanan, bütün ulusların ulusalcılarıdır!.. Sosyolojik bakımdan, “Kıralcı-Cumhuriyetçi”, “Ümmetçi-Kemalist” vb olunamayacağı gibi “ulusalcı-devrimci”lik de olanaklı değildir, olunamaz!.. Günümüzde devrimcilerin, artık bu tuzağın ayırdına varıp kendilerini kurtarmaları gerekmez mi?.. http://omer-tuncer.blogspot.com/2007/11/sosyal-snflar-kltrler-ak-kuram-ve.html


Hiç yorum yok: